İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener grup toplantısında yaptığı açıklamada,Aziz milletim, değerli milletvekilleri, kıymetli basın mensupları;Sizleri, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.Yeni yasama yılındaki ilk grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.Bizi Gazi Meclisimizin çatısı altında yeniden milletimizle buluşturan Yüce Allah’a, hamd-ü senalar olsun.

İYİ Parti olarak, bu yıl da, bu kutlu çatının altında;milletimizin gür sesi olmaya,hakikate ışık tutmaya,dertlere derman olmaya devam edeceğiz.Yeni yasama yılında da, her zaman olduğu gibi,doğru bildiğimizden şaşmayacak,doğruya doğru diyecek,yanlıştan ise, sözümüzü sakınmayacağız.Milletimizi yalandan, dolandan, talandan koruyacak,devletimizi de, satıp savanlardan kollayacağız.Ve o sandık geldiğinde, aynı söz verdiğimiz gibi;Türkiye’yi, Milletin Evi’nde, milletimizle birlikte yöneteceğiz.Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

İktidar için artık yolun sonu gözüküyor.Çünkü mızrak artık çuvala sığmıyor.3Y’yi yok etme vaadiyle iktidara gelen sayın Erdoğan’ın; yoksulluğu yöneten, yasakları normalleştiren, yolsuzluğun da üstünü örten yönetim anlayışı artık gün gibi önümüzde duruyor.Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde Sayıştay denetim raporlarını açıkladı.Ak Parti hükûmeti ve ucube sistemi sağ olsun, bu seneki raporlarda da yolsuzluk ve israf hız kesmemiş.Sarayda sefa sürenler eğlenmeye tam gaz devam etmiş.

Gelin raporlardaki bazı satır başlarına birlikte bakalım.Mesela Çevre ve Şehircilik Bakanlığı denetim raporuna göre; Ankara’da kullanılmak üzere tahsis edilen bazı araçlar yıl içinde Çeşme, Altınoluk, Akçay, Abant, Mersin gibi yerlerden yakıt almışlar.Belli ki bu arkadaşlar millete hizmet yerine kafalarına estikçe devletin kendilerine Ankara için tahsis ettiği arabalarıyla tatil beldelerine gitmekte bir sakınca görmemişler.Şu devlet insanlığına bakar mısınız?Mesela Sayıştay’ın, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı denetleme raporuna göre bu fevkalade başarılı Bakanlığımız Avrasya Tüneli geçişlerinde kur hesabını yanlış yapmış.

Ya.Bir kere daha söyleyeyim mi inanamamışınızdır.Kur hesabını yanlış yapmış.Üstelik sadece kur hesabını değil, geçiş garantisini de yanlış hesaplamış.E, hâl böyle olunca tünelden garanti elde edilen yani garanti geçiş; ‘’Şu kadar araba geçecek.’’ denilen, garanti edilen 25 milyon araç yerine yalnızca 12 milyon araç geçmiş.Ama bu pek bir düşünceli arkadaşlar ihale sahibi şirkete ayıp olmasın diye 494.2 milyon lira geçiş garantisi ödemesi yapsın.Millet ağlasın, yandaş gülsün diye.Şu üstün yönetim becerisine bakar mısınız?Eğer doğru bir hesaplama yapılsaydı garanti ödemesi 456.3 milyon lirada kalacaktı.Ama bakanlık şirketin kasasına 37.9 milyon lira fazladan ödeme yapmayı tercih etmiş.Yani beceriksizliğin faturası yine milletimize kesilmiş.Yani milletimizin vergileri yine bir şirketin kasasını doldurmak için harcanmış.

Peki, milletimizin cebinden çıkan milyonlarca lirayı haksız ve hukuksuz bir biçimde yediren Bakanlığın Sayıştay raporuna cevabı ne olmuş biliyor musunuz?“Bunlar yalan.”Tweet bu kadar.Evet, yanlış duymadınız.Verdikleri cevap sadece bu kadar.Böyle ciddiyetsizlik, böyle utanmazlık olmaz, olamaz.Anayasal bir kurum olan Sayıştay bir Genel Müdürlüğün yolsuzluk, usulsüzlük yaptığını tespit etmişse o Genel Müdürlük ciddi ve kapsamlı bir açıklama yapmak zorundadır.Bu kadar basit.Ama gelin görün ki devletin bakanlığı, devletin denetleme kurumuna yalancı diyor.İşte size Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde koskoca Türk devletinin düşürüldüğü durum.Ayıptır, günahtır.

Bir başka akıl dışı yolsuzluk örneği de Karayolları Genel Müdürlüğü’nden.Sayıştay’ın raporuna göre Karayolları Genel Müdürlüğü toplam maliyetini 1.588 lira olarak hesapladığı bir işe, sıkı durun, tam 8 milyon 646 bin lira ödemiş.Yani asgari ücretin yarısı kadar hesapladıkları işe 3 milyon asgari ücret ödemişler.Hafızalarınız alıyor mu?Benim bunları incelerken midem bulandı.Durun daha bitmedi.Yine Karayolları Genel Müdürlüğü pazarlık usulüyle yaptığı bir ihalede birim fiyatı 7 lira 94 kuruş olan muhafaza borusunu tam 300 katı bedel ödeyerek 2.239 liraya satın almış.İşte size EYT’lilere, 3600 ek gösterge bekleyenlere; esnafa, çiftçiye, işsiz gence gelince; “Kaynak yok.” diyenlerin kaynaklarımızı nereye akıttığının cevabı.

İşte size zengin Türkiye’yi, fakirliğe mahkûm eden bu zihniyetin ibretlik fotoğrafı.Sayın Erdoğan, bu atadığın bürokratlar sence kimi örnek alıyorlar?Cevabını ben vereyim.İsraf ve yolsuzluk batağına batmış bu bürokratların ilham kaynağı bizzat sensin.Atalarımız boşuna dememiş.Çünkü balık baştan kokar.Sayıştay raporlarına göre geçen sene bir günde tam 7.9 milyon lira, senedeyse 2.8 milyar lira harcamışsın sayın Erdoğan.6 yıl içindeki harcamalarını da 10 katına çıkarmışsın.İsrafın büyüklüğüne bakar mısınız?

Sayın Erdoğan bu öyle bir israf ki şayet israfın dibini böylesine sıyırmasaydın, şayet itibardan değil ama bari keyfinden birazcık tasarruf edebilseydin, şayet harcamalarını 10 katına değil de bari 5 katına çıkarsaydın ne olurdu biliyor musun?Mesela bugün barınma sıkıntısı çeken hiçbir öğrencimiz olmazdı.Mesela üretmeyi bırakan çiftçilerimiz olmazdı.Mesela pandemide açıkta bıraktığın için iflas eden esnaflarımız olmazdı.Bu aziz millet sana güvendi, o koltuğa oturttu.Peki sen ne yaptın? Ne yapıyorsun?Şu zor günlerde milletinin devletine en çok ihtiyaç duyduğu şu zor dönemde milletin parasını çarçur ediyorsun.Yazıklar olsun.

Gandhi’nin çok sevdiğim bir sözü vardır; “Dünya herkesi doyuracak kadar kaynağa sahiptir. Ama herkesin açgözlülüğünü doyuracak kadar değil.” der.Biz de diyoruz ki; “Türkiye belki saray bürokratlarının açgözlülüğünü doyuracak kadar değil ama her vatandaşını doyuracak kadar kaynağa sahiptir.”Yeter ki Yolsuzluk Algısı Araştırması’nda 180 ülke arasında 86’ncı sırada olmayalım.Yeter ki beceriksiz bürokratlarla yandaş müteahhitler arasına sıkışıp kalmayalım.Yeter ki kaynaklarımızı ranta değil, milletimize ayıralım.O nedenle biz işte tam olarak bu iş bilmezliğin, bu hoyratlığın, bu vicdansızlığın karşısındayız.Yapılan tünellere, köprülere, yollara değil; plansızlığa, haksızlığa, beceriksizliğe, hırsızlığa karşıyız.Milletimizin parasının millete hizmet olarak dönmesine değil, ısrarla yandaşını kayıran bu ahlaksızlığa karşıyız.Ezcümle biz projeye değil, ranta karşıyız!

Daha kış gelmeden ne kadar zorlu bir kış geçireceğimizi iktidarın açıkladığı zamlarla görmeye başladık.Elektrik üretiminde kullanılan doğal gaz fiyatına Temmuz ayında %20 zam yapılmıştı.Bu ay üzerine %15 daha zam yapıldı.2018’den bu yana elektriğe %122 zam yapan hükûmetin; emekli, asgari ücretli, memur maaşlarına yaptığı zamlarsa %66’yla %69 bandında kaldı.Yani 2018’den beri.Şu vicdansızlığa bakar mısınız?Yazıktır, günahtır.Gittiğimiz her yerde elektrik faturasını ödeyemediği için tarlasını sulayamayan çiftçiyi, üretim yapamayan sanayiciyi, zor durumda kalan esnafı dinliyoruz.

Ama iktidar oralı bile olmuyor.Milletimizi zam yağmuruna tutmaya devam ediyor.Bir lütuf gibi sunduğu maaş zamlarını yıl içerisinde fazlasıyla geri almaktan zerre utanmıyor.Hesap verebilirliğin yerini biat etmenin, liyakatin yerini vasatlığın, devlet terbiyesinin yerini ciddiyetsizliğin aldığı bu ucube sistem ülkemizin içinde bulunduğu tüm problemlerin esas sebebidir.

Bu durumun bir diğer örneğini Merkez Bankası’nın son kararlarında gördük.Biliyorsunuz, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’yle birlikte Merkez Bankası Başkanları’nın görev ve sorumluluklarına bir güncelleme eklendi.O da sayın Erdoğan’ı memnun etmek.Merkez Bankası’nın son faiz indirimi kararıyla 8 Eylül’de 8.30 seviyesindeki dolar, 8.90’a kadar yükseldi.Bu 60 kuruşluk artışla birlikte ithal ettiğimiz malların maliyeti %7 yükselirken dış borç stokumuz 270 milyar lira, kısa vadeli borcumuz da 101.2 milyar lira arttı.Ama şimdiden söyleyeyim.Bu artışların sorumlusu Merkez Bankası Başkanı değildir.Çünkü kendisi aynı çöp öğütür gibi bürokrat öğüten bu sistemin son kullanma tarihi yaklaşan bir bürokratından fazlası değildir.Bu maliyetlerin esas sorumlusu Türk devletini ucube bir sisteme hapseden, Türkiye ekonomisini akıl dışı teorilerine kurban eden ve her olaydan elini yıkayıp çıkmasıyla bilinen sayın Erdoğan’ın ta kendisidir.Nitekim eminim ki bu olaydan da elini yıkayıp çıkmak için Merkez Bankası Başkanı’nı yakın zamanda harcayacaktır.O nedenle buradan sayın Başkan’a sonradan açıkta kalmaması için şimdiden iş aramaya başlamasını tavsiye ediyorum.

Vallahi Cumhur İttifakı’nın paydaşları bunlara üzülmüyor da ben üzülüyorum nedense.Aziz milletim, peki sırf sayın Erdoğan memnun olsun diye kaybettiğimiz 270 milyar lirayla neler yapılabilirdi biliyor musunuz?Mesela son 7 yıl içinde tarıma verilen desteğin 3 katı bizim yakın zamanda açıklayacağımız tarım reformu için kullanılabilinirdi.Mesela pandemi döneminde verilen kısa çalışma ve nakit desteğinin 5 katı vatandaşımıza ve esnafımıza dağıtılabilirdi.

Mesela 128 devlet üniversitesine 2022 için ayrılan bütçenin 5 katı bu üniversitelerin eğitim ve barınma sorunlarının çözümüne ayrılabilirdi.Böylece tam 4 milyon öğrencimizin yurt ihtiyacı karşılanabilirdi.Hep söylediğimiz gibi; biz kaynakları olmayan yoksul bir ülke değiliz.Biz yoksul olduğuna inandırılan bir ülkeyiz.Türkiye’nin çözülemeyecek sorunu yok.İYİ Parti iktidarında rant musluklarını kapatınca milletin vergileriyle millete nasıl hizmet edileceğini, yandaş kayırmayan projelerin nasıl hayata geçeceğini, kaynaklarımızın nasıl verimli kullanılacağını cümle âleme göstereceğiz.Milletimizi hak ettiği zengin, mutlu ve huzurlu bir Türkiye ile buluşturacağız.Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Türkiye maalesef sayın Erdoğan ve arkadaşlarının elinde psikiyatrik bir iktidar anlayışıyla yönetiliyor.Yandaş medyaya, televizyon yorumcularına, cahil televizyon yorumcularına bu havuzun link verebilirim, ne manaya geldiğini.Memlekete akıl hastanesi, milletimize de akıl hastası muamelesi yapılıyor.Âdeta Guguk Kuşu filmini yaşıyor gibiyiz.Sayın Erdoğan Hemşire Ratched.Bakanları zorba hasta bakıcılar.Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi de milletimize giydirilen deli gömleği.Gömleğin içinde her geçen gün daha da bunalıyoruz.Ama Hemşire Erdoğan ve ekibi oralı bile değil.Kıpırdayanın kafasına vuruyorlar.Ne zaman birileri bu gömleğe itiraz etse Hemşire Erdoğan ve hasta bakıcılarının etmediği hakaret, yapmadığı kötülük kalmıyor.

İbrahim Çetinkaya aramızda.Meclisimizin tatilde olduğu son 2 buçuk ayda tam 20 il gezdim.Vatandaşlarımız anlattı, ben de dinledim.Sayın Erdoğan ve bakanları yan gelip yatarken biz memleketin dört bir yanında milletimizle buluştuk.Sayın Erdoğan’ın kitap yazdırıp basket oynarmış gibi görüntü vermekle uğraştığı günlerde biz doğusundan batısına, ülkemizin dört bir yanındaki dertleri biriktirdik ve gördük ki sayın Erdoğan’ın hayal dünyasında her şey yolunda olsa da kendisi gidişattan memnun.Marketteki fiyatlar da son derece uygun olsa da milletimizin durumu maalesef hiç de öyle değil.Hiç iyi de değil.

Mesela Van’da manav esnafı olan bir kardeşim diyor ki; “Eskiden 4 kilo domatesi 10 liraya veriyordum. Ama bugün 2 kilo verebiliyorum.Türkiye domates ihraç eden bir ülkeyken şimdi domatesin 5 lira olması içler acısı.Ben müşterimin 5 liraya domates almasını istemiyorum.”Çaldıranlı bir işçi kardeşim; “Benim 9 çocuğum var.2.800 lira maaşla işçi olarak geçinmeye çalışıyorum.Adamlar 5 maaş alıyor. Bize de ‘İdare edin.’ diyorlar.” diyor.Mesela toprağını ekemeyen Erzurumlu bir çiftçi kardeşim; “Buralarda eskiden 100 bin ton pancar olurdu.Şimdi 10 bin ton pancar olmuyor.Ben 30 dönüm, 40 dönüm pancar ekiyorum.Şimdi onu da bitirdim.” diyor.Ardahanlı süt üreticisi kardeşim; “4 liraya mal edip 2 liraya satanlar var.Ben hayvancılığı bırakayım mı?’’ diyor. ‘’Kazanamıyorum.” diyor.

Kars’ta hem kasaplık hem de hayvancılık yapan bir kardeşim; “Ben üretici olduğum hâlde ithal et alıp kullanıyorum.” diyor.Mesela Sinoplu emekli bir kardeşim; “İşçi emeklisiyle memur emeklisini çok ayrı tutuyorlar.Bunun olmaması lazım.Asgari ücret, adı üstünde asgari ücretse o zaman asgari ücretin altında nasıl emekli maaşı veriliyor?” diyor.Mesela daha 16 yaşında olmasına rağmen geleceğinden endişe eden Erzurumlu bir oğlumuz diyor ki; “Bizim amacımız güzel bir hayat yaşamak, emeğimizin karşılığını almak.Ama alamıyoruz.Hiç kimsenin umudu yok.

Yemin ederim, geceleri yastığa kafamı koyuyorum.Diyorum ki ben 18 yaşında ne olacağım? Ne başaracağım?’’Mesela sayın Erdoğan’ın; “Elinize, dilinize dursun.” dediği 650 liraya rağmen ailesine yük olduğu için dertlenen Fatsalı Atakan diyor ki; “Bir kitap alıyoruz, 80-90 lira.Yani 3 kitap aldığımızda 300 lira tutuyor.Büyük bir külfet.Normal bir kareli deftere 15-20 lira veriyorsunuz.”Buradan sayın Erdoğan’a seslenmek istiyorum.İşte sana Anadolu’nun sokaklarından yükselen milletimizin sesi.İşte sana milletimizin gerçekleri.Bunu oturduğun saraydan göremezsin.5-10 maaşlı danışmanlarından dinleyemezsin.

Makyajlı saray raporlarından okuyamazsın.O yüzden gel, bir kez olsun beni dinle.“Akşam evinde ne pişireceksin?” diye sorduğumda patatesten başka bir cevap veremeyen kadınları, “Geçinebiliyor musun?” diye sorduğumda tüm umudunu kaybetmesine rağmen hâlâ gözleri parıldayan işsiz gençleri, “İşler nasıl?” diye sorduğumda her şeye rağmen sözlerine şükürle başlayan siftah yapamamış esnafın sesini dinle.Dinle ki memleketimizin kanayan yaralarını gör.Bu umursamazlığın artık kabak tadı veriyor sayın Erdoğan.Oturduğun koltuk, yan gelip yatma koltuğu değil.Ya çık işini yap, milletin derdini çöz ya da milletimizin önüne sandığı getir.Yetkiyi alalım.Biz çözelim, biz gelelim.Bu kadar basit.

Bildiğiniz gibi 20 Ocak 2020’den beri Anadolu’yu sizlerle birlikte karış karış geziyoruz.Gittiğimiz her ilde içimizi acıtan bir başka hikâyeyle karşılaşıyoruz.Vatandaşlarımız her geçen gün ağırlaşan şartlardan artık yorulmuş.Bitmek bilmeyen zamlardan, parasının pula dönmesinden artık sıkılmış.Yaşadığı yoksulluğu görmediği gibi kendisini suçlayan iktidardan da artık bıkmış.Zamanında meşhur bir çay-simit hesabı vardı hatırlıyor musunuz?Bugün sayın Erdoğan’ın tavsiyesi doğrultusunda 3 çocuk yapan bir aile 3 öğün simit yiyip çay içse asgari ücretin yarısı ediyor.Hadi diyelim ki çayı da kendisi vatandaşımızın kafasına fırlatmış olsun.O hâlde bile bu aile sadece simit yese cebinden 1.000 liradan fazla para çıkıyor.TÜİK verilerine göre ülkemizde gıdaya ayda 150 lira, yanlış duymadınız, gıdaya ayda 150 lira harcayamayan 16 milyon vatandaşımız var.TÜİK’in verileri.Yani bu ülkede günde 3 simit almaya bile gücü yetmeyen 16 milyon vatandaşımız var.Neredeyse 13 milyon hane ve bu hanelerde yaşayan yaklaşık 50 milyon vatandaşımız yoksulluk sınırının altında yaşıyor.Daha vahim olanı ise şu.Ülkemizde tam 5 milyon 800 bin kişi açlık sınırının altında yaşıyor.Açlık, bir ülkenin karşılaşabileceği en ciddi sorundur.

Ama bu tabloda en çok çocuklarımızın durumu canımı yakıyor.TÜİK verilerine göre 3 yaşından küçük her 100 bebeğimizden 45’i, 13-14 yaş arasındaki her 2 evladımızdan biri, 15-24 yaş arasındaki her 3 gencimizden biri en yoksul %20’lik kesimi oluşturan ailelere mensup.Üstelik bu yoksul ailelerin çoğu İstanbul’un göbeğinde; Kasımpaşa’da, Ümraniye’de, Çatalca’da.İşte size Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin milletimize reva gördüğü bolluk, bereket.İşte size sayın Erdoğan’ın dilinden düşürmediği 2023 hedefleri.

Sayın Erdoğan ve arkadaşları unutmuş olsalar da biz açlıktan karnına taş bağlarken yine de yetimleri doyurmaya gayret eden Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed’in ümmetiyiz.İşte bu yüzden milletimizin her bir ferdine sözümüz olsun ki biz, milleti açlığa mahkûm edip kendimiz zenginleşmeye değil; ülkemizi zenginleştirip refahı adil şekilde bölüştürmeye geliyoruz.Aziz milletim, işte o nedenle İYİ Parti olarak ülkemizdeki derin yoksullukla mücadele planımız kapsamında hazırladığımız projelerimizden ilkini bugün burada sizlerle paylaşmak istiyorum.Okul çağındaki her çocuğumuza, her gencimize kahvaltı ve öğle yemeğini ücretsiz olarak sunacağımız Rüzgârgülü Projemiz milletimize, memleketimize hayırlı olsun!

Aziz milletim;

Daha önce bu kürsüden dile getirdiğim bir gerçek vardı.Ankara, İzmir ve İstanbul’da düşük ve orta gelirli ailelerin çocuklarıyla yapılan araştırmalara göre Türkiye’de çocukların en çok değiştirmeyi istedikleri şey adaletsizlik ve eşitsizlikti.İşte bu nedenle Rüzgârgülü’nü sağlıktan eğitime, istihdamdan yerel ekonomiye, yoksulluktan gelir eşitsizliğine kadar Türkiye’nin en can alıcı sorunlarına parmak basan çok yönlü bir kalkınma projesi olarak tasarladık.Rüzgârgülü Projesi ile çocuklarımız sadece günlük ihtiyacı olan proteini ve vitamini almakla kalmayacak; Sağlık Bakanlığı tarafından her yaş grubuna göre ayrı ayrı hazırlanacak beslenme programıyla dengeli ve doğru beslenerek sağlıklı bireyler olarak yetişecek.İYİ Parti iktidarında bir daha hiçbir çocuğumuz sağlığını, açlığı, yoksulluğu, adaletsizliği düşünmek zorunda kalmayacak.Buradan bunun sözünü veriyorum.

Bugün ülkemizde çocuklarımız yetersiz beslenmeyle olduğu kadar aşırı ve sağlıksız beslenme sorunuyla da karşı karşıya.Zannetmeyin zengin çocuklarından bahsediyorum.Sağlıksız beslenmenin çocuklarımızda, yetersiz ve sağlıksız beslenmenin getirdiği yoksul ailenin çocuklarında da ayrıca bir şişmanlık sorunu var.Yapılan araştırmalara göre okul öncesi ve okul çağındaki çocuklarımız üst solunum yolu enfeksiyonları, ishal, obezite, ağız ve diş sağlığı gibi problemlerden mustarip.Rüzgârgülü Projesi ile çocuklarımızın doğru beslenmesini sağlayarak okul öncesi çağda 235 bin, okul çağında ise tam 2 milyon çocuğumuzu bu hastalıklara karşı korumamız mümkün.Projeyi hayata geçirdiğimizde çocuklarımız sadece sağlıklı bireyler olmakla kalmayacak.

Ayrıca son 20 senede devamlı geriye giden eğitim alanında da önemli başarılar elde edeceğiz.Hem okullaşma oranımız hem de çocuklarımızın başarıları ciddi şekilde artacak.Yapılan araştırmalar okulda ücretsiz gıdaya erişim olduğu takdirde okula gitmeyen her 10 çocuktan birinin okula kaydolacağını söylüyor.Bu durumda okul öncesinde tam 230 bin, ilkokulda 41 bin, ortaokulda 21 bin, lisedeyse 73 bin öğrencimiz okula kaydolacak, eğitimden geri kalmayacak.Üstelik Rüzgârgülü’yle yalnızca okullaşma oranını yükseltmekle kalmayacağız.Öğrencilerimizin mevcut başarılarını da artıracağız.Hepinizin bildiği üzere ülkemiz PISA skorlarında maalesef başarısız öğrenci grafiği çiziyor.Oysa bizim çocuklarımız bu başarısızlığa mahkûm değil.Rüzgârgülü sayesinde doğru ve dengeli beslenen öğrencilerimiz derslerinde daha başarılı olacaklar.Yaptığımız hesaplamalara göre projeyle birlikte matematikte %10, dil bilgisinde ve fen bilgisindeyse %9’a varan bir eğitim kalitesi artışını yakalayabileceğiz.Biz bu artışı yakaladığımızda ülkemiz PISA skorlarında matematikte 35’inci sıradan 17’nci sıraya, dil bilgisinde ve fen bilgisindeyse 33’üncü sıradan 7’nci sıraya yükselecek.

Rüzgârgülü Projesi yalnızca çocuklarımızın sağlıklarını ve eğitimdeki başarılarını geliştirmekle kalmayacak.Bunun yanında istihdamı da artıracak.Benzer projelerin uygulandığı diğer ülkeleri incelediğimizde her 50 çocuğun beslenmesi için 1 kişinin istihdam edilmesinin gerektiğini görüyoruz.Yani bu ne demek?Bu Rüzgârgülü Projesi’ni uygulamaya geçirdiğimiz anda 303 bin yeni iş imkânı ortaya çıkacak demek.Bu yeni iş imkânlarının %78’inde kadınları istihdam ettiğimizdeyse şu an işsiz olan 236 bin kadın iş sahibi olacak demek.Hele ki mevcut durumda zorunlu olmayan okul öncesi eğitimi de zorunlu hâle getirir ve üstüne Rüzgârgülü Projesi’ni uygularsak tam 720 bin yeni iş yaratabiliriz.  Bu işlerin yine %78’inde kadınları istihdam ettiğimizdeyse 561 bin kadına istihdam sağlamış oluruz.

Değerli dava arkadaşlarım, tüm bunların yanında Rüzgârgülü Projesi’yle yoksulluğu ve gelir eşitsizliğini de azaltacağız.Ülkemizde aileler artan gelir eşitsizliği ve yoksulluk altında çocuklarını okutmaya çalışıyor.Ne yazık ki bugün Türkiye’de her 3 çocuktan 1’i yoksullukla ve yoksunlukla mücadele ediyor.Rüzgârgülü Projesi yoksulluk ve gelir eşitsizliği üzerinde nakit transfer programlarına benzer bir etki yaratacak.Çünkü artık aileler çocuklarını kahvaltı ve öğle yemeğinde nasıl doyuracaklarını düşünmek zorunda kalmayacaklar.Bilecekler ki yavruları gittiği okulda ihtiyacı olan proteini ve vitamini alıp karnını doyuruyor.Bu da çocuğu olan ailelere çocuk başına yıllık 1.000 lira yardım yapılması ile eş değer bir destek anlamına gelecek.İşte bu sayede Rüzgârgülü Projesi uygulandığında tam 1.6 milyon insanımız yoksulluktan kurtulacak.

Gelir eşitsizliği de %1.6 oranında azalacak.Rüzgârgülü ile çiftçimiz ve kooperatiflerimiz de kazanacak.Çünkü projenin operasyon boyutunu yüklenecek olan belediyelere bölgedeki küçük ölçekli çiftçiler ve tarım kooperatifleriyle çalışmalarını şart koşacağız.Böylece arzu ettiğimiz kırsal kalkınmanın da ilk temellerini atmış olacağız.Çiftçimiz hem para kazanacak hem de ürettiği ürünün bölgesindeki öğrencileri doyurmak için kullanılacağını bilerek mutlu olacak.

Tabii biz ne zaman bir projemizi tanıtsak başta sayın Erdoğan olmak üzere iktidar mensupları; “Bu işin maliyeti ne olur? Kaynağını nasıl bulacaksınız?” diye sorar.Biz artık buna alıştık.Kendilerinin her işi hesapsız kitapsız olduğu için bizi de kendileri gibi sanıyorlar.Hemen söyleyelim.Farklı eğitim seviyelerinde devlet okullarında okuyan tam 15.1 milyon çocuğumuza okulların açık olduğu 9 ay boyunca haftada 5 gün hem kahvaltı hem de öğle yemeğini ücretsiz olarak sunmanın maliyeti 23 milyar lira.Bu ne demek biliyor musunuz?Bu Merkez Bankası’nın yanlış kararı sonucunda oluşan dış borcumuzun onda biri demek.Yani bu 5’li çeteye yıllardır verilen toplam ihalelerin yalnızca onda biriyle 15 milyon çocuğumuzun doyması demek.  Yani bir yanda doymak bilmeyen 5’li çetenin rant iştahı; diğer yandaysa 15 milyon çocuğumuzun sağlıklı beslenmesi, sınıfa aç girmemesi var.İktidardakiler seçim yapmakta zorlanabilir.Ama biz tercihimizi elbette çocuklarımızdan yana kullanıyoruz.Çünkü biz; “Türkiye paylaştıkça eşitlenecek, eşitlendikçe büyüyecek!” diyoruz.Bu vesileyle başta Kalkınma Politikaları Başkanlığımız olmak üzere projede emeği geçen tüm arkadaşlarıma, tüm paydaşlara teşekkür ediyor; Rüzgargülü’nün milletimize, memleketimize hayırlı olmasını diliyorum.

Sözlerimin son bölümünde son dönemdeki tartışmalara değinmek istiyorum.Biliyorsunuz, katıldığım bir televizyon programında; “Ben Başbakanlığa talibim.” Dedim ve çarşı karıştı.Tam bir haftadır televizyonlarda; “Öyle mi olacak? Böyle mi olacak? Onu mu dedi? Bunu mu dedi? Yoksa öyle mi demek istedi?” tartışmaları var.Oysa söylediğim çok açık.Millet İttifakı olarak bir Cumhurbaşkanı adayı göstereceğiz ve bu aday da Türkiye’nin 13’üncü Cumhurbaşkanı olacak.Ama Cumhur İttifakı paydaşlarının aksine biz yeni bir sayın Erdoğan seçmeyeceğiz.Çünkü biz biliyoruz ki aday göstereceğimiz kişi dünyanın en becerikli, en muteber insanı bile olsa Türkiye bu ucube sistemle yönetilemez.Çünkü sorunumuz sadece sayın Erdoğan’ın kötü bir Cumhurbaşkanı olması değil.Yetkilerini kötüye kullanması, sürekli olarak yanlış tercihler yapması da değil.Sorunumuz, bir sistem sorunu.Sorunumuz, tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanının bir partiden yana taraf olması.Sorunumuz, millet ile devletin arasındaki bağların koparılmış olması.Toplumun tüm kesimlerinin birer birer terörist ilan ediliyor olması.Sorunumuz, bu milletin parça pinçik edilip değerler üzerinden birbiriyle kavga ettiriliyor olması.Sorunumuz, kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılıp tüm yetkinin tek bir kişide toplanması.

Nitekim bu durumun sonuçlarını ekonomiden eğitime, sağlıktan hukuka kadar her alanda görüyoruz.İçine sokulduğumuz devlet krizini her yeni olayda tekrar tekrar yaşıyoruz.Bu sistemin milletimize yükten başka bir şey getirmediğine ibretle şahit oluyoruz.İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde antidemokratik yönetim biçimleriyle adaletli ve özgür bir toplum inşa edilememiştir.Çünkü tek bir kişiye bağlı olan tüm düzenler zamanla yozlaşmaya mahkûm olmuştur.Aksini iddia etmek insanlığın binlerce yıllık kültürel birikimini hiçe saymaktır.Tam olarak da bu nedenle demokrasi tarihi her dönemecinde gücün tek bir kişide toplandığı değil, gücün dağıtıldığı sistemlerle ileriye gitmiştir.

Kişiler yerine kurumları güçlendirerek gelişmiştir.Kuvvetler ayrılığı ile gelişmiştir.İşte bu yüzden ister 2023 ister daha önce yapılacak olan bir seçimde Millet İttifakı’nın adayının yani Türkiye’nin 13’üncü Cumhurbaşkanı seçilecek olan kişinin öncelikli görevi; Türkiye’yi hızla bu çağ dışı sistemden kurtarmak ve kuvvetler ayrılığına dayalı bir demokrasiyi hayata geçirmek olacaktır.Evet ben bu ucube sistemdeki Cumhurbaşkanlığına talip değilim.Ama bu seçimlerden 1’inci parti olarak çıkmaya ve bunu hep birlikte başardığımızda İyileştirilmiş Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in ilk Başbakanı olmaya talibim.

Millet ile devlet arasındaki bağları yeniden kurmaya, Türkiye’yi güçlendirmeye, milletimizi zenginleştirmeye talibim.Avrupa’nın en yoksul milletini hak ettiği zenginleşmeye kavuşturmaya talibim.Sermaye ve beyin göçünü tersine çevirmeye talibim.Özgürlüklerin doyasıya yaşandığı, adaletinden şüphe duymayacağımız bir hukuk düzeni kurmaya; yolsuzluğu, hırsızlığı, haksızlığı bitirmeye; sizlere güvenerek, milletime güvenerek talibim.Bu vesileyle saray medyasına da bir tavsiyede bulunmak istiyorum.Son 3 buçuk yılda Türkiye’yi hızla fakirleştiren sayın Erdoğan yerine, Cumhur İttifakı’nın kendine acilen çok daha güçlü bir aday bulması gerekiyor.

Bize çemkirmek yerine buraya bakmanızı tavsiye ederim.O nedenle bir zahmet gidin, bizimle uğraşmak yerine Cumhur İttifakı adayını tartışın.Sayın Erdoğan yerine kim aday olursa daha fazla oy alır?Gidin bunu konuşun.Sayın Erdoğan yerine kim aday olursa Millet İttifakı ile arayı kapatır, kapatabilir?Gidin bunu tartışın.Millet İttifakı’nı da artık rahat bırakın kardeşim.25 Ekim'de 4. yılımız olacak.Bugün çok duygusalım.Biz hep birlikte omuz omuza vererek imkânsızları mümkün kıldık.Hep birlikte önümüze çıkartılan tüm engelleri korkusuzca yıktık.İftiralara, yalanlara, tehditlere cesurca karşı çıktık.Hatırlayın.Başlarda bizi görmezden geldiler.Sonra; “Rahatınızı bozmaya geldik.” dediğimizde bize güldüler.Şimdilerdeyse milletimizin her geçen gün artan teveccühünü, ailemizin her geçen gün büyüdüğünü gördükleri için bizimle uğraşıyorlar.Varsın uğraşsınlar!O sandık geldiğinde bizim kazanacağımızı artık onlar da biliyor.

Anadolu’nun dört bir yanından yükselen o sesi artık onlar da duyuyor.Millet Bizi Çağırıyor!Artık onlar da görüyor.Varsın uğraşsınlar!Biz memleketimizin dertlerine derman olmaya, milletimize umut olmaya devam edeceğiz.Milletimizden yetkiyi alıp Türkiye’yi düze çıkartacağız.Adil, bereketli ve huzurlu bir Türkiye’yi mümkün kılacağız.Bugüne kadar başardıklarımız, başaracaklarımızın teminatıdır.Çünkü bizim yolumuz hak yoludur, hakikat yoludur.Ömer’in yoludur, millet yoludur.Milletimizin gönlü ferah olsun.Bu kutlu yolda Yüce Allah yar ve yardımcımız olsun.

3Y’yi yok etmek için iktidara gelen sayın Erdoğan’ın; yoksulluğu yöneten, yasakları normalleştiren, yolsuzluğun da üstünü örten yönetim anlayışına ilişkin Sayıştay denetim raporlarından bahsetti.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı denetim raporuna göre; Ankara’da kullanılmak üzere tahsis edilen bazı araçlar yıl içinde Çeşme, Altınoluk, Akçay, Abant, Mersin gibi yerlerden yakıt aldıklarını, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı denetleme raporuna göre Avrasya Tüneli geçişlerinde kur hesabının yanlış yapıldığını, Karayolları Genel Müdürlüğü’nün ise toplam maliyetini 1.588 lira olarak hesapladığı işe 8 milyon 646 bin lira ödediğini dile getirdi.

Kış gelmeden gelen elektrik ve doğal gaz zamlarına ilişkin; ‘’2018’den bu yana elektriğe %122 zam yapan hükûmetin; emekli, asgari ücretli, memur maaşlarına yaptığı zamlarsa %66’yla %69 bandında kaldı. Şu vicdansızlığa bakar mısınız? Yazıktır, günahtır. Gittiğimiz her yerde elektrik faturasını ödeyemediği için tarlasını sulayamayan çiftçiyi, üretim yapamayan sanayiciyi, zor durumda kalan esnafı dinliyoruz. Ama iktidar oralı bile olmuyor. Milletimizi zam yağmuruna tutmaya devam ediyor. Bir lütuf gibi sunduğu maaş zamlarını yıl içerisinde fazlasıyla geri almaktan zerre utanmıyor.’’ dedi.

 Meral Akşener, Merkez Bankası’nın son faiz indirimi kararıyla yükselen dolar kuruna dair; ‘’Bu artışların sorumlusu Merkez Bankası Başkanı değildir. Çünkü kendisi aynı çöp öğütür gibi bürokrat öğüten bu sistemin son kullanma tarihi yaklaşan bir bürokratından fazlası değildir. Bu maliyetlerin esas sorumlusu Türk devletini ucube bir sisteme hapseden, Türkiye ekonomisini akıl dışı teorilerine kurban eden ve her olaydan elini yıkayıp çıkmasıyla bilinen sayın Erdoğan’ın ta kendisidir.’’ diye konuştu.

 Meral Akşener Meclis’in kapalı olduğu dönemde 20 il daha gezdiğini ve bu illerde vatandaşın durumunun hiç de iyiye gitmediğini belirtirken; ‘’Sayın Erdoğan’ın kitap yazdırıp basket oynarmış gibi görüntü vermekle uğraştığı günlerde biz doğusundan batısına, ülkemizin dört bir yanındaki dertleri biriktirdik ve gördük ki sayın Erdoğan’ın hayal dünyasında her şey yolunda olsa da kendisi gidişattan memnun. Marketteki fiyatlar da son derece uygun olsa da milletimizin durumu maalesef hiç de öyle değil.’’ dedi.

Ülkemizdeki derin yoksullukla mücadele kapsamında; okul çağındaki her öğrenciye kahvaltı ve öğle yemeğini ücretsiz sunacak; sağlıktan eğitime, istihdamdan yerel ekonomiye, yoksulluktan gelir eşitsizliğine kadar Türkiye’nin en can alıcı sorunlarına parmak basan çok yönlü bir kalkınma projesi olarak tasarlanan Rüzgârgülü Proje’sini tanıttı.

Bu projeye ilişkin; ‘’Rüzgârgülü Projesi ile çocuklarımız sadece günlük ihtiyacı olan proteini ve vitamini almakla kalmayacak. Sağlık Bakanlığı tarafından her yaş grubuna göre ayrı ayrı hazırlanacak beslenme programıyla dengeli ve doğru beslenerek sağlıklı bireyler olarak yetişecek. İYİ Parti iktidarında bir daha hiçbir çocuğumuz sağlığını, açlığı, yoksulluğu, adaletsizliği düşünmek zorunda kalmayacak.’’ dedi.

Rüzgârgülü Projesi’nin yalnızca çocukların sağlıklarını ve eğitimdeki başarılarını geliştirmekle kalmayacağını ifade eden Genel Başkan, bu projenin istihdamı da artıracağını, yoksulluğu ve gelir eşitsizliğini de azaltacağını belirtti.

Rüzgârgülü Projesi’nin kaynağının nasıl sağlanacağına dair; ‘’Farklı eğitim seviyelerinde devlet okullarında okuyan tam 15,1 milyon çocuğumuza okulların açık olduğu 9 ay boyunca haftada 5 gün hem kahvaltı hem de öğle yemeğini ücretsiz olarak sunmanın maliyeti 23 milyar lira. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu Merkez Bankası’nın yanlış kararı sonucunda oluşan dış borcumuzun onda biri demek. Yani bu 5’li çeteye yıllardır verilen toplam ihalelerin yalnızca onda biriyle 15 milyon çocuğumuzun doyması demek. Yani bir yanda doymak bilmeyen 5’li çetenin rant iştahı, diğer yandaysa 15 milyon çocuğumuzun sağlıklı beslenmesi, sınıfa aç girmemesi var. İktidardakiler seçim yapmakta zorlanabilir. Ama biz tercihimizi elbette çocuklarımızdan yana kullanıyoruz. Çünkü biz; ‘Türkiye paylaştıkça eşitlenecek, eşitlendikçe büyüyecek!’ diyoruz.’’ dedi.

 Meral Akşener, son dönemdeki Başbakanlık açıklamasına ilişkin; ‘’Ben bu ucube sistemdeki Cumhurbaşkanlığına talip değilim. Ama bu seçimlerden birinci parti olarak çıkmaya ve bunu hep birlikte başardığımızda İyileştirilmiş Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in ilk Başbakanı olmaya talibim. Millet ile devlet arasındaki bağları yeniden kurmaya, Türkiye’yi güçlendirmeye, milletimizi zenginleştirmeye talibim. Avrupa’nın en yoksul milletini hak ettiği zenginleşmeye kavuşturmaya talibim. Sermaye ve beyin göçünü tersine çevirmeye talibim. Özgürlüklerin doyasıya yaşandığı, adaletinden şüphe duymayacağımız bir hukuk düzeni kurmaya; yolsuzluğu, hırsızlığı, haksızlığı bitirmeye; sizlere güvenerek, milletime güvenerek talibim.’’ diye konuştu.

Her hafta dezavantajlı grupların sözcülerini Milletin Kürsüsü’nde ağırlayan Genel Başkanımız yeni yasama yılında da kebapçılarımızın sesi olmak için sözü İbrahim Çetinkaya’ya verdi.