İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu: Bir kısım medyada hakkımda çıkan haber-yorumlarla ilgili zarurî açıklamamdır.

...

Kendimi bildim bileli Türk milliyetçiliği ve Türkiye sevdası fikriyatından bir an bile ayrılmaksızın tüm gençlik ve öğrencilik yıllarımı da yine Türk milliyetçiliği siyasî organizasyonlarında, teşkilatlarında ve ikliminde geçirdim. Başkaca hiçbir fikriyatın kapısından içeriye adım atmışlığım yoktur. Başkaca hiç bir STK’nın içinde de müntesip ya da sempatizan olarak bulunmadım. Hiçbir cemaatin, tarikat yapılanmasının, vakfın ya da derneğin mensubu olmadım. Bu ânıma kadar boğazımdan ne bir lokma   maklube geçmiştir, ne de bir şeyhin dizinde bir yudum çorba içmişliğim vardır…

18 yıl Türk Eğitim-Sen Bursa 2 nolu şube başkanlığı ve uzunca süre Türkiye Kamu-Sen Bursa il temsilcilisi olarak vazife yaptım.

Bu 18 yıllık sendikacılığım tüm Bursa kamuoyunun gözlerinin önünde ve bugün artık hafızalarındadır. Sendikacı olarak her nerede bir mağduriyet var ise, Selçuk Türkoğlu olarak ben ve çalışma arkadaşlarım orada olduk. Her nerede bir mağdur var ise, siyasi görüşüne bakmaksızın Selçuk Türkoğlu ve çalışma arkadaşlarım orada yani mağdurun yanında olduk. 

Açılım sürecinden, bölücü terörden, Ermeni işgaline kadar ülke problemlerinin karşısında dururken de bizim hareket noktamız hep millî hassasiyetlerimiz oldu.

Uzun yıllar boyunca, siyasetçisinden bürokratına, gazetecisinden sporcusuna, sahne sanatçısından ticaret adamına kadar her kesimden insanın kapısı önünde kuyruğa girdiği ve adına o zamanlar ‘cemaat’ denilen yapı ile hiçbir muhabbetim ve gönül bağım olmadı.

Gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında o zamanlar ismi Sn. Fetullah Gülen ya da Hocaefendi namıyla maruf şahısla ilgili methiye düzme yarışına girildiği yıllarda da methedici ve övücü ifadeler kurmadım.

Bunun sebebi, bir Türk milliyetçisi olarak ‘bir şehirde iki şehriyar olmaz’ prensibini ve ‘devlet ortak kabul etmez’ düsturunu henüz daha lise yıllarında edinmiş olmamızdır. Devletin bürokrasisinin adeta gümüş tepsi içinde en ince liflerine kadar bu ‘cemaat’ denilen yapıya teslim edilmesini ise hep eleştirdim, hep yadırgadım…

Maalesef ki, bizlerin ve bizim gibi düşünenlerin ikaz ve eleştirileri dikkate alınmadığı için Türkiye bir 15 Temmuz ihaneti yaşadı… 

Yıllarca bizim eleştirilerimizin muhatabı olan siyasi gelenek ve medyadaki destekçilerinin ‘Alnı secdeli çocuklar’ dedikleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ihanet ettiler, üstelik yılarca siyasi iktidarın kendilerine sunduğu devlet imkânlarıyla ihanet ettiler. Çaldıkları sorularla girdikleri polis okullarının, askeri okulların ve bürokrasinin imkânlarıyla ihanet ettiler. 

Tabii olarak 15 Temmuz ihanetinden sonra her şey değişti…

Bendeniz Selçuk Türkoğlu olarak, bugünlerde bana yaptıkları itibar su-i kasti metotlarıyla cevap vermeyeceğim yapanlara.

İtibarıma yönelik asılsız haber ve yorumlarına karşılık gazete yazarları ve siyasi iktidarın Fetullah Gülen güzellemelerinden örnekler vermeyeceğim… Fetullah Gülen hastaneye yattığında köşe yazılarında salat-ı tefriciye zinciri oluşturanların isimlerini vermeyeceğim. “Allah’ın lütfudur” diye yazdıkları yazılarını bu açıklamama taşımayacağım. Fetullah Gülen’nin tüm gazetelerde tam sahife yayınladığı ve devletin en tepesinden en alt bürokratına kadar isim isim teşekkür ilanlarından bahsetmeyeceğim. “Yıllardır kendi vatanına hasret yaşamaya düçâr, öyle bir hasret ki bu” cümlelerinin sahiplerini anmayacağım. “Bitsin bu hasret, dön artık” davetiyelerini yapanlara ve Türkçe olimpiyatlarında en ön sıralarda hıçkıra hıçkıra ağlayanlara da işaret etmeyeceğim. 

Evet, en tepeden yapılan “Kandırıldık, Allah affetsin” pişmanlığının ve bu kandırılmanın Türkiye’ye nelere mâl olduğunu 15 Temmuz’da ülkece gördük…

Fakat Allah şahittir ve kamuoyu da biliyor ki, kandırılan biz değiliz…

İnsan ne milliyetini, ne coğrafyasını, ne anne-babasını ne de kardeşlerini seçemez. İnsan ilâhî hakikatler gereği milliyetine, coğrafyasına ve ailesine doğar. Ve fakat hayatın hakikatleriyle tercihlerde bulunur. Milletini sevmek ya da sevmemek tercihinde, vatanını sevmek ya da sevmemek tercihinde bulunur. Siyasi tercihlerde bulunur, sosyal tercihler yapar…

Bendeniz Selçuk Türkoğlu olarak milletimi, vatanımı sevmeyi ve kendimi milletime ve vatanıma adamayı tercih ettim bir Türk milliyetçisi olarak. 

Hukukun enternasyonal bir kuralı olan ‘Suçların şahsiliği ilkesi’ bizim de siyasetçi olarak azami derecede saygı duymamız gereken ve saygı duyduğumuz bir hukuk kuralıdır.  Ailemizden ya da yakınlarımızdan erişkin birinin yaptığı ya da söylediği, yapmadığı ya da söylemediği bir şeyden ne ben ne de herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı mesul olamaz. Eğer olsaydı 15 Temmuz ayaklanmasının, darbe teşebbüsünün ve ihanetinin kilit isimlerinden birinin kardeşi büyükelçi olarak atanmaz, 15 Temmuz ile alakalı cezaevine girmiş bir başka mensubunun kayınpederi Cumhurbaşkanlığı istişare heyetine atanmazdı. Buna benzer pek çok ama pek çok örneğin bolluğu kamuoyuna malumdur…

Kaldı ki, bizzat Türkiye’nin erişimini engellediği bir şahsı bir sendikacı olarak takip ettim ve takibi geri almak binlerce insan gibi benim için de mümkün değildir. Bizim o tarihteki sosyal medya takibimiz bir yol takibi değil, bir gönül takibi değil, bir bağ takibi değil, bir aidiyet takibi değil, tıpkı diğer siyasi ve sosyal-kültürel kişilerin ne dediğine dair sendikacı olarak 2010 yılında sosyal medya hesabımı açınca takip ettim. 

Bendenizi 20 yıldır Amerika da yaşayan kız kardeşim ve ailesi üzerinden yıpratmaya çalışanlar iyi bilmelidirler ki; Selçuk Türkoğlu’nun Türk milliyetçiliği fikriyatından ve Türk milliyetçiliğinin siyasal organizasyonlarından başka hiçbir yerde aldığı bir tek nefes bile yoktur…

Bugün deruhte ettiğim İYİ Parti Bursa İl Başkanlığı vazifem de yine aynı fikriyatın ve demokrasiye olan inancımın bana yüklediği bir vazifedir, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne olan inancımız tamdır. Kamuoyuna saygılarımla…

Selçuk Türkoğlu

İYİ Parti Bursa İl Başkanı