Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Adıyaman İl Başkanlığında düzenlediği basın toplantısında şöyle konuştu: Değerli basın mensupları, CHP ekonomi masası üyeleri olarak dün Malatya’daydık. Bugün de kadim şehrimiz Adıyaman’dayız. Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri, yöneticileri, Sayın Genel Başkanımızın liderliğinde, Türkiye’mizin dört bir yanında, milletimizin yanında.

BİLİMLE, AKILLA, ADALETLE KAVGALI BİR YÖNETİM

Bugün Türkiye’nin her yanından, feryatlar yükseliyor. Milletimizin sıkıntıları, dertleri, arş-ü alaya ulaşmış. Ama bu dertlere derman olması gereken, Erdoğan’ın şahsım hükümeti, milleti duymuyor, milleti görmüyor. Milleti unutmuş. Milletimizin sağlığına, cebine, mutfağına, sofrasına, işine, geleceğine, darbe üstüne, darbe yapıyor. Bugün ülkemizde bilimle, akılla, adaletle kavgalı bir yönetim var. Bunun bedelini de milletimiz, canıyla, boşalan cüzdanı arasına sıkışarak, kaybettiği huzuruyla ödüyor.

MİLLETİMİZİN SAĞLIĞINA, CANINA YAPILAN BİR DARBE

Erdoğan şahsım hükümeti; Türkiye’yi küresel salgının yeni merkez üssü yaptı. Nüfusuna oranla en yüksek vaka sayısı bizde. Günlük vaka sayıları 55 bini aştı. 60 binlere gidiyor. Günlük vefat sayıları ise 250’yi aşmaya başladı. Peki, buraya nasıl geldik? Erdoğan’ın şahsım hükümetinin, tedbirleri zamanında almaması, Bilim Kurulu’nu dekor yapması, aşı tedarikinde gecikilmesi sonucunda bugün bulunduğumuz yerdeyiz. Ve elbette AK Parti Genel Başkanının; milletin sağlığını hiçe sayıp, partisinin kongrelerini lebalep doldurması, bir de üstüne bununla caka satarak, millete kötü örnek olması sonucunda, bu noktaya geldik. Gezdiğimiz bazı ilçelerde, vaka sayılarının, AK Parti kongresinden sonra patladığı söylendi. AK Parti’nin büyük kongresini yapmasının üzerinden, tam 15 gün geçti. Son 15 günde aşısı, yani çaresi olan bir virüs yüzünden, 2 bin 739 yurttaşımızı kaybettik. Memlekette darbe mi arıyorsunuz, darbe işte budur. Bu milletimizin sağlığına, canına yapılan bir darbedir. Virüs Allah’tan, ama tedbir almak da kuldan. Aşılamada da büyük adaletsizlikler yaşıyoruz. Kim öncelikli, kim ayrıcalıklı, bunlar birbirine karışmış vaziyette. “Apartman görevlilerine, aşılamada öncelik tanınsın” dedik. Ekmeğimizi getiren, kapıdan çöpümüzü alan görevliye öncelik tanınmadı. Her gün belediye otobüsüyle okula giden öğretmene de öncelik tanınmadı aşı yok. Ama futbol antrenmanına, Ferrari’siyle giden futbolcuya aşı çok. Bu mudur hak, bu mudur adalet? Bunun sorumlusu kim? Bu ülkede hükümet yok mu? Elbette sorumlu, yaptıklarıyla da, yapmadıklarıyla da, Erdoğan’ın şahsım hükümetidir. Erdoğan’ın şahsım hükümeti, bir darbe de esnaflarımıza karşı yapıyor. Lokantalar, restoranlar, kafeler, kahvehaneler, bir yılı aşkın süredir belini zaten doğrultamıyordu. Kongre salonlarını lebalep dolduranlar, kahvehane ve düğün salonlarını, salgın gerekçesiyle boşalttıkça boşaltıyor.

PAKET SERVİSLE BU İŞLETMELER DÖNMEZ

Dün Malatya’da kahvehane, düğün salonu ve kafe işleten esnaflarımızla beraberdik. Esnaf, yandım Allah diye haykırıyor, “bizi kurtarın” diyor. Kahvecilerimiz, her türlü tedbiri almak koşuluyla, yasaklar gevşetilsin istiyor. Kahvelerde maçları yayımlayan yayımcı kuruluş, “Paramızı geri iade etsin, paramızın üstüne yatmasın” diyor. “Yanında çalıştırdığı elemanın sigorta primlerini, şu salgın döneminde devlet ödesin”, istiyor, madem devlet olarak benim işimi sınırlıyorsun, “kaybımı telafi et, en az asgari ücret kadar da bana destek ver” diyor ama duyan yok. Lokantacı esnaflarımız da çok dertli. Bu yılın ilk iki ayında 1561 lokanta ve restoran, bir daha açılmamak üzere kapanmış. Önümüz mübarek ramazan ayı. Ramazan’da tüm lokanta ve restoranlar, bir kez daha kapanacak. Paket servisle, bu işletmelerin çarklarının dönmesi mümkün değil. İşletmeler, doğru dürüst çalışmayacak. Ama banka borçlarının faizleri çalışacak. Lokantacının bankaya olan borcunun faizi çalışacak.

Buradan Erdoğan’ın şahsım hükümetine sesleniyorum. Lokantacılara müjdemiz olacak dediniz. Lokantacılar müjdeyi bekliyor. Hiçbir şey yapamıyorsanız, bari bu işletmelerin banka borçlarının faizlerini, birkaç ay boyunca dondurun. Lokanta ve restoranlarda çalışanlar zaten kaç aydır işsiz. Hepsinin borcu gırtlağı aşmış. Tam da böyle bir dönemde, yapılmayacak olanı yaptılar. Kısa çalışma ödeneğini kestiler. Bu kararla 2 milyon çalışan sefalet aylığına, yani 1500 liraya mahkûm edildi. Bir de bunun üstüne Ramazan’da kapanacak, restoran ve lokantalarda çalışanlar eklenecek. Ramazan’da milyonlarca emekçimiz ve onların aileleri 1500 liralık sefalet aylığıyla, nasıl geçinecek? Evlerdeki tencereleri nasıl kaynayacak? Bir genç garson arkadaşım yanıma yaklaştı dedi ki, yeni evlendim, tam da işyerim açılmıştı, borç harç idare ediyorduk. Ama iki hafta içinde hafta sonu kapanma geldi. Ramazanda da tam kapanacağız. Kredi kartım zaten doldu, biz ne yapacağız diye gözlerimin içine bakıyordu. Mübarek ramazan öncesinde, milletin cüzdanına, tenceresine, gencecik insanların umuduna yapılan bu darbe, hangi akla, hangi vicdana, hangi izana sığar. Peki, bu darbenin sorumlusu kim? Emekçilerimizi, sefalet aylığına mahkûm eden kim? Elbette Erdoğan’ın şahsım hükümeti.

BÖYLESİNE BİR İSTİBDAT ANCAK DARBE REJİMLERİNDE GÖRÜLEBİLİR

Esnafa, emekçiye darbe yapan Erdoğan, şimdi çıkmış Ecevit döneminde atılmayan “daktilonun” hesabını soruyor. Onun hesabını önce sen yanından ayırmadığın o Sarayın sadık bekçisine soracaksın. Bakalım atılan daktilo muymuş, yazar kasa mıymış o ne diyecek? 20 yıl önce esnafımız, daktilo değil, ama yazar kasa atabiliyordu. Bunu yaptıktan sonra da ne kendisine, ne de ailesine herhangi bir şey olmuyordu. Ama bugün bıraktık yazar kasa atmayı, bir tweet atıyorsun, bir bildiri yayımlıyorsun içeri giriyorsun. Yetmiyor ailende suçlanıyor. Böylesine bir istibdat ancak darbe rejimlerinde görülebilir.

SARAYDAKİLER GÖTÜRÜYOR SALKIMI, MİLLETE DE VERİYOR TALKINI

Son bir yılda, yumurta yüzde 64, Ayçiçek yağı yüzde 60, mısırözü yağı yüzde 55, mercimek yüzde 45, tavuk eti yüzde 45 zam görmüş. Bunlar da TÜİK ’in makyajlı rakamları… Çarşıda, pazarda yangın bundan çok daha büyük. Esnaflarla konuştuğumda diyorlar ki, gelen malın fiyatındaki artış çok daha fazla ama vatandaş alsın diye bir kısmını sineye çekiyoruz. Daha ne kadar sineye çekecek esnaf bunu? Milletimiz her şeyin farkında. Halkımızın yarısı, mutfaktaki enflasyon yüzde 40’ın üzerinde diyor. Anket yapmışlar sormuşlar çünkü millet çarşıda, pazarda ne harcadığını gayet iyi biliyor. Milletin cebi yalan söylemiyor. Erdoğan şahsım hükümeti, enflasyonu da düşük göstererek, başta emekliler ve memurlar olmak üzere, sabit gelirli her kesime darbe üstüne darbe vuruyor. Artık insanlarımız pazardan kırıntı peynir alarak nefsini köreltiyor. Zeytin ise taneyle sofraya konur oldu. Etin tadı çoktan unutuldu. Fırınlarda ekmek fiyatının yanına, bir de şimdi “bayat ekmek” fiyatı eklendi. Ondan sonra 17 yıl boyunca onu yaptık, bunu yaptık. Tabi ki yapacaksın. Daha fazlasını yapmalıydın. Bu kadar para yağdı dünyada. Nereye gitti bu paralar? “Milletin boğazından kuru ekmek geçiyorsa, aç değildir” diyorlar. Milleti bayat ekmeğe muhtaç ediyorlar. Ama saraydakiler götürüyor salkımı, millete de veriyor talkını… Saray beslemelerinin, yönetim kurullarındaki ücretlerini, Avroya endekslemesini biliyorlar. Yandaşlarının geçilmeyen köprü ve otoyol ücretlerini, dövize endekslemeyi de biliyorlar. Madem öyle, emeklinin de bayram ikramiyesini dolara, Avroya endekslesenize. Emekli ikramiyesine üç yıldır zam yapılmıyor. Bu üç yılda hiç mi enflasyon olmadı? 2018’den bu yana 1000 liralık bayram ikramiyesi, enflasyon karşısında eriyip, kuş oldu. 1000 liranın yarısını, enflasyon canavarı kaptı, götürdü. Biz onun için diyoruz ki; Ramazan bayramında emekliye, en az 1500 lira ikramiye verin. Emeklilerimiz, torunlarına bayram harçlığı verebilsin. Çocuğuyla, yalandan da olsa, bir bayram edebilsin.

128 MİLYAR DOLARI BUHAR EDENLER, ARKADA İZ BIRAKMAMAK İÇİN MINTIKA TEMİZLİĞİ YAPIYOR

Erdoğan şahsım hükümeti, milletin işine de darbe yaptı. 2019’da 658 bin yurttaşımız, 2020’de de 1 milyon 268 bin yurttaşımız, işini kaybetti. Bırakın yeni iş bulmayı çalışan adam işinden oldu. Son iki yılda 2 milyon çalışanımız çalışamaz hale geldi. Şimdi işsiz sayımız 10 milyon 287 bine, gerçek işsizlik oranı da yüzde 30’a çıktı. İşsiz iş bulamıyor. İş bulan da düşük ücretle sınanıyor. Saray sosyetesi mensupları, üç ayrı yerden, ayda 85 bin lira kendine maaş bağlatırken, bugün 10 milyon yurttaşımız, asgari ücret civarında bir ücrete talim ediyor. Milletin çocuğu, çalışacak tek bir iş bulamazken, Saray sosyetesinin mahdumlarına, bir değil, iki değil, tamı tamına 41 yönetim kurulu üyeliği ayarlanıyor. Bunların altlarındaki Mercedes makam arabalarına, Alman Başbakanı Merkel bile binemiyor. Ne demiş atalarımız? Aç doyar, açgözlü doymaz. İşte saray sosyetesinin hali bu… Gözleri doymuyor. Burunları da pudra şekerinden çıkmıyor. Bunların büro elemanları, şoförleri paranın altında ezilirken, milletin çoluğunun çocuğunun midesi, açlıktan eziliyor.

Memleketin hali bu olunca, milletimiz de haklı olarak soruyor: Büro elemanları bunları götürüyorsa, bu büronun sahipleri acaba neleri götürüyor? Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Peki, bunun sorumlusu kim? Milletin cebine, gençlerin geleceğine, bu darbeyi yapan kim? Elbette Erdoğan’ın şahsım hükümeti. Kayınpeder, damat bir oldular. Merkez Bankası kasasındaki 128 milyar doları, buharlaştırdılar. Daha dün açıklandı. 2 Nisan itibariyle, Merkez Bankasının döviz kasasında; 45,3 milyar dolar açık var. Kasada para kalmamış. Yetmemiş üstüne birde 45,3 milyar dolar borç yapılmış. Bugün Türkiye’nin durumu, benzer ekonomilerden daha kötüyse, kırılgan ekonomiler içinde Türkiye en başa güreşiyorsa bunun en önemli sebeplerinden biride bu. Dışarıdan para gelmediği zaman kasada da para yok, her şey alt üst oluyor. Bu arada 128 milyar doları soran bürokratın başı da gidiyor… Önceki Merkez Bankası Başkanı, buharlaşan 128 milyar doların hesabını, bir araştırın deyince, 132 günde koltuğundan oldu. 128 milyar doların akıbeti araştırılmasın diye, başkan değiştirildi. Yetmedi başkan yardımcısı da değiştirildi. Şimdi de para politikası kurulu üyeleri ve banka meclisi üyeleri de değiştiriliyor. Anlaşılan 128 milyar doları buhar edenler, arkada iz bırakmamak için mıntıka temizliği yapıyor. Bu da ancak Afrika’daki darbe rejimlerinde olur. Peki, bu darbenin sorumlusu kim? Tabii ki Erdoğan’ın şahsım hükümeti. Ama milletimize sözümüz söz. Ne yaparsanız yapın. Cumhuriyet Halk Partisi iktidara geldiğinde ilk yapacağımız işlerden biri, bu 128 milyar doların ne olduğunu sormak, sorumlularını da yargı önüne çıkarmak. Çünkü o rezervlerin her bir sentinde, tüyü bitmedik yetimin hakkı var.

DARBECİ ARIYORSA SARAYINDAKİ ALTUN VARAKLI AYNAYA BAKACAK

Esnafa darbe yapanlar, işçiye darbe yapanlar, işsize darbe yapanlar, emekliye darbe yapanlar, Merkez Bankasının kasasına darbe yapanlar, milleti inim inim inletenler son bir haftadır kabak tadı veren bir komedyayı sahnelemeye başladılar, yeniden sahneliyorlar. Ununu elemiş, eleğini asmış amirallerin, kaleme aldıkları bir açıklama üzerinden, darbe mağduriyeti çıkarmaya uğraşıyorlar. Mağduriyet çıkarmaya çalışsalar neyse, bir de bu emekli amiraller, “Kılıçdaroğlu’ndan emir aldı” diyerek, bize de iftira atıyorlar. Yetmiyor bu amirallerin ailelerini de fişliyorlar. Bu fişlemeleri de basına sızdırıyorlar. Hem de böyle göz önünde, göstere göstere, açıklaya açıklaya. Bunu göstere göstere yapan kim? Elbette Erdoğan şahsım hükümeti. Ama bunu da ancak darbeciler yapar. Erdoğan, komplo ve kumpas uzmanı darbeci arıyorsa, Sarayındaki altun varaklı aynalara bakacak. Dün, emekli amirallerin açıklamasını, basına sızdıran hükümete yakın gazeteci, önemli bazı itiraflarda bulunmuş, ne yaptığını açıklamış. Demiş ki, bu duyuru, yayımlanmadan önce, Erdoğan’ın bir bakanının da elindeymiş. Yani ortada sarayın dehlizlerine kadar uzanan, FETÖ tarzı bir kumpas kurulduğu ayan beyan görülüyor. Bu kumpasa figüran olmayan herkese de, baskı uygulanıyor. Türkiye Emekli Subaylar Derneği, Sarayın senaryosuna figüran olmayınca, hakkında hemen denetim başlatılıyor. Türkiye bu yöntemleri, bu usulleri, bu kumpasları daha önce de gördü, yaşadı. Biz zaten boşuna demiyoruz. Fethullah Gülen okyanus ötesinde, ama yöntemleri halen iktidarda. Türkiye’de askeri darbe dönemi kapanmıştır. Bunu sadece biz demiyoruz. Daha önce Erdoğan da söyledi. Ama Türkiye’de halen, askeri darbeden tedirgin oluyorsanız. İktidara tavsiyemiz, emekli amirallerden değil, sarıklı amirallerden, sarıklı generallerden korkacaksınız. Son darbe girişiminde bulunanların, 2014’e kadar Erdoğan’a yol arkadaşlığı yapan, sarıklının generalleri olduğunu biz unutmadık. Zaten saray rejimlerinde darbeler dışarıdan olmaz, içeriden olur. Darbe en yakınınızdan gelir. İşte Ürdün’de yaşananlar. Ürdün kralı, kendi canından, kendi kanından olan eski veliaht prensi, darbe yapacak diyerek, eve hapsetti. Pek çok Ürdünlü gözaltına alındı. Veliaht prens, Krala sadakat yemini ederek kurtulabildi. Kral’da “fitnenin başını erken ezdik” diyerek, prensi şimdilik affetti.

Yani Sayın Erdoğan, halen bir darbe korkunuz varsa, bunu dışarılarda aramayacaksınız, Sarayınızın içine ve en yakınlarınıza dikkatlice bir bakacaksınız. Hatta sarayınıza bekçilik yapanlara bir dikkatle bakacaksınız. Sarayın bekçisinin, geçmişte muvazzaf generallere 17 sayfalık mektup yazıp, sizi şikâyet etme gibi bir huyu olduğunu unutmayacaksınız. Kendisinin, muvazzaf generallerle yaptığı mektup arkadaşlığı, bir dönem gazete manşetlerindeydi. Unuttuysanız o gazete manşetlerine bir kere daha bakacaksınız.

POSTAL İZİ DEĞİL MAKOSEN İZİ

Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyeti kuran, ülkeye çok partili yaşamı ve demokrasiyi getiren partidir. Bizim anlayışımıza göre, demokrasiyle yönetilmek, bir ülke için en büyük onurdur. Ama tek adam vesayet rejiminin, düğmesine basıldıktan sonra, hep beraber gördük ki, millet iradesine darbe, sadece asker postalıyla olmuyor. Millet iradesine darbe, sivillerin giydiği mokasenlerle de yapılıyor. Millet iradesine darbe, 2015’de 7 Haziran seçim sonuçlarını tanımayarak, milleti mal ve can güvenliğiyle korkutarak seçimleri ondan sonra tekrarlatarak da oluyor. Millet iradesine darbe, milletin seçtiği bir başbakanı parti içi oyunlarla alaşağı ederek de oluyor. Millet iradesine darbe, tek adam vesayet rejimine geçmek için, 20 Temmuz’da OHAL ilan edip, sarıklı darbecilerin bombaladığı gazi meclisi, devre dışı bırakarak da oluyor. Millet iradesine darbe; OHAL koşullarında referandum yapıp, bir de oylama devam ederken, mühürsüz oyları geçerli sayarak da oluyor. Millet iradesine darbe; 2019’da İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinde kaybettiği seçimi, mızıkçılık yaparak, yandaş hâkimler eliyle iptal ettirerek de oluyor. Millet iradesine darbe; TBMM’nin oy birliğiyle kabul ettiği bir sözleşmeden, tek bir imzayla hem de uluslararası bir insan hakları sözleşmesinden tek bir imzayla çekilmekle de oluyor. Millet iradesine darbe, milletin meclisinde reddedilen bir yasayı meclisin kayyum başkanı eliyle, tüzüğe aykırı bir biçimde, yeniden vekillere dayatarak oluyor. Millet iradesine yapılan bu darbelerin hiç biri, askerlerin postalıyla yapılmadı. Bu darbelerin hepsinde, Erdoğan’ın mokasenlerinin izi var.

MİLLETİMİZ SANDIK ÖNÜNE GELDİĞİNDE GEREĞİNİ YAPACAK

Cumhuriyet Halk Partisi’nin darbelere karşı tavrı çok nettir. Biz darbelerin her türlüsüne karşıyız. Postalla yapılan darbeye de karşıyız. Mokasenle yapılan darbeye de karşıyız. Adıyaman’dan bir kez daha tekrarlıyorum. Türkiye’de askeri darbe dönemi bitmiştir. İlk seçimlerden sonra, milletimizin oylarıyla da, 20 Temmuz 2016’dan beri süren, sivil darbe dönemi de kapanacaktır. Milletimizin 300 yıllık medeniyet mücadelesinin, rotası da, pusulası da bellidir. Türkiye medeni dünyanın, birinci sınıf demokrasiler ailesinin, şerefli bir üyesi mutlaka olacaktır. Cumhuriyetimizi, güçlendirilmiş demokratik parlamenter rejimle taçlandırmak, Erdoğan şahsım hükümetinin, bu buhran sürecinde, aziz milletimizin elinden aldığı her şeyi, milletimize geri vermek, esnafımızı, çiftçimizi, KOBİ’lerimizi, tüm çalışanlarımızı, salgın sonrasında ayağa kaldırmak, salgın sonrasında dünyanın bu salgınla mücadelede galip ülkeleri arasına girmek, yeni küresel düzenin getirdiği fırsatları değerlendirmek, dünyanın ilk on ekonomisi arasına hızla girmek için milletimizi hak ettiği huzur ve refaha kavuşturmak için biz hazırız, Cumhuriyet Halk Partisi kadroları hazır. Bunu yapmak bizim boynumuzun borcudur.

Milletimiz herkesi yaptıklarıyla görüyor, yapmadıklarını da görüyor. Herkesin notunu veriyor. Milletimiz sandığın daha fazla gecikmeden önüne gelmesini istiyor. Sandık önüne geldiğinde de gereğini yapacak. Cebine, cüzdanına, işine, aşına, geleceğine darbe yapanlara, sandıkta en güzel cevabı verecek, bu kibirli kadroları evlerine gönderecek