Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen Roman Buluşması’na katıldı.Efendim arkadaşlarımızı dinlediniz. Sonunda da SODEV’in değerli yetkilisi rakamlarla gerçekleri hepimizin önüne koydu. Tablo emin olun düşündüğümden daha ağır. Eğer biz bir 100 yıl içinde Roman kardeşlerimizin sorununu çözememişsek ve çözülmemişse ve bunun bir numaralı sorumlusu da siyaset kurumuysa hepimizin oturup düşünmesi lazım. Bende düşüneceğim, sizde düşüneceksiniz. Kendi haklarınıza sahip çıkmanız lazım birinci cümlem bu. Anayasanın, hukukun size verdiği hakları seslendirmeniz lazım. Yeteri kadar seslendiremiyorsunuz biliyorum, seslendirseniz duyuramıyorsunuz bunu da biliyorum. Ama bir şeyden emin olmanızı isterim bu kardeşiniz sizin sesinizi sadece Türkiye’ye değil gerekirse bütün dünyaya duyuracak. Bu konuda emin olmanızı isterim.


Cumhuriyeti kurarken cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir demişiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önümüze koyduğu hedef bu. Hiç kimse bu cumhuriyette kendisini kimsesiz hissetmeyecek. Ama rakamlar bize farklı bir şey söylüyor. Türkiye coğrafyasına yayılmış olan Romanların haklarının verilmediğini görüyoruz, ötekileştirildiğini görüyoruz, dikkate alınmadıklarını görüyoruz, iyi eğitim almadıklarını görüyoruz. O zaman bu sorunun çözülmesi lazım. Hepinizin şunu çok iyi bilmesini isterim. Adımız Halk Partisi yani halkın partisi, yani sizlerin partisi, yani kimsesizlerin kimsesizliğini ortadan kaldıracak olan parti. Yani beraber çalışmamız gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bizim partimiz aynı zamanda sizin partiniz olmak zorundadır. O nedenle beraber mücadele etmek zorundayız. Eğer bu mücadeleyi birlikte yapabilirsek parlamentoda da, parlamento dışında da sizin sorunlarınızı dillendiririz. 


Evet bir strateji belgesi hazırladık doğrudur, onu kabul ettik o da doğrudur. Belediye Başkanlarına gönderdik o da doğrudur, Parti Meclisinde kabul ettik o da doğrudur. Ama önemli olan uygulama. Önemli olan siyasi iktidar sizin sorunlarınızı ne ölçüde kabul etti, ne ölçüde dikkate aldı veya almadı. 


Bakın değerli arkadaşlarım, sizin sorunlarınız 6 başlık altında sizin sorunlarınızı sayıyım. Bir, eğitim. Çocuklarınızın iyi bir eğitim alması lazım. Eğitim bir aileye, bir kişiye, bir topluma sınıf atlatır. Biz isteriz ki, herkesin çocuğu okusun, iyi bir eğitim alsın, iyi bir geleceği olsun. Ama eğer ailenin ekonomik durumu zayıfsa ve sürekli bir işi yoksa hele hele bir de dışlanmışlık varsa çocuklar iyi eğitim almıyorlar. Okula giden çocukların bir kısmı okulu terk ediyor. Onun formülünü de buldum. Allah'ın izniyle iktidar olduğumuzda, okula giden bütün Roman çocuklara burs vereceğiz. Ama tek şartımız var: Okula devam ettiği sürece burs hiç kesilmeyecek, okulu bırakırsa bursu kesilecek. Böylece aile çocuğunun sürekli okula gitmesini savunacak ve isteyecek. Onun bütün eğitim masraflarını karşılayacağız. Ve göreceksiniz, nasıl diğer ailelerin çocukları okuyorsa sizin çocuklarınızda okuyacak ve onların üstün yeteneklerinden de özellikle müzik konusundaki üstün yeteneklerinden de yararlanmış olacağız. Daha güzel bir müziği sadece bize değil belki dünyaya sunacaklardır. Belki içinden müzik dâhileri yetişecektir, matematik dâhileri yetişecektir. Bunları bilmiyoruz ama bu işin sırrı eğitimde. Eğitimi mutlaka sağlamamız ve her çocuğun sağlıklı, tutarlı bir eğitim almasını sağlamamız gerekiyor. 


Aile Destekleri Sigortasından söz etti hocamız. Yani partimizin Sosyal Politikalardan Sorumlu olan Genel Başkan Yardımcısı. Hiçbir aile, Türkiye coğrafyasının neresinde yaşarsa yaşasın, asgari ücretin altında veya hiç geliri olmayan bir aile tablosunu görmek istemiyoruz. Her ailenin en az asgari ücret kadar geliri olmalı. Bunun güvencesini Aile Destekleri Sigortasını getirerek çözeceğiz. Her ailenin geliri en az asgari ücret düzeyinde olacak. Çalışır veya çalışmaz. Çalışır asgari ücretin altındaysa asgari ücrete tamamlanacak. Geliri yoksa asgari ücret kadar gelir verilecek. Çocuğu okula gidiyorsa ayrıca ödeme yapılacak. Evde yaşlı varsa, anne bakıyorsa, engelli varsa anne bakıyorsa anne sigortalı olacak sigorta primini de devlet ödeyecek. Böylece annede yeri ve zamanı gelince emeklilik hakkına kavuşmuş olacak. Yeter mi? Yetmez. 


Her birimizin, toplumda huzur içinde yaşamamız için en azından ortalama bir gelire sahip olmamız, en azından yaşadığımız kentin sokaklarında özgürce dolaşmamız gerekir, huzur içinde dolaşmamız gerekir. Bunu sağlamamız gerekiyor. Nasıl? Her evde mutlaka bir sigortalı olacak. Bunu sadece söylemde bırakmamak gerekiyor. Her evde bir sigortalı olmasının temel hedefi şu olmalı; ister belediye, ister merkezi hükümet eleman alırken önce sigortası olmayan hanelerden bir kişiyi sigortalı olarak alacak bunlara öncelik tanınacak. Böylece kişi ister belediyede, iste nüfus memurluğunda, ister tapu memurluğunda, ister karakolda, ister emniyette, ister hayatın herhangi bölümünde kamuda görev alırken önce bu ailelerin çocukları işe alınacak. Böylece her evde mutlaka bir sigortalı olacak. O zaman evlerde huzurda olacak, evlerde bereket olacak. Kimse kimseye muhtaç olmayacak. Ama bu ödemeyi yaparken kadının banka hesabına para yüklenecek. Kredi kartıyla istediği harcamayı rahatlıkla yapabilecek. Kişinin onurunu koruyacağız, yoksulluğunu teşhir etmeyeceğiz, afişe etmeyeceğiz. Gidecek nasıl emekli aylığını alıyorsa, memur aylığını alıyorsa, işçi gidip nasıl aylığını alıyorsa Roman kardeşimizde gidecek, kadın kardeşimizde gidecek ister kredi kartını kullanacak, isterse bankadan parasını çekecek. Çoluk çocuğunun rızkını sağlayacak. Dolayısıyla onun fakir olduğunu, yoksul olduğunu kimse bilmeyecek. Yani kimseye el avuç açmayacak. Bunu sağlamak zorundayız. 


Bunu yapmak kanunlara aykırı mı? Bunu yapmak bir lütuf mu? Sosyal devlet dediğimiz bir kavram var. Sosyal devlet fakirin, fukaranın yanında olan devlet demektir. Sosyal devlet vatandaşı ezmeyen devlet demektir. Sosyal devlet herkese iş olanağı sağlayan devlet demektir. O nedenle devlet size bu yardımı yapmak zorundadır, sizler de bunu isteme hakkına sahipsiniz. Çoğu Roman kardeşimiz böyle bir hakkı olduğunu da bilmiyor. Böyle bir hakkınız var. Üstelik bu hak anayasal bir hak sıradan bir hak değil. Anayasanın size verdiği bir hak var ve siz bu hakkı istemek zorundasınız. Hakkı isteme nereden kaynaklanıyor? İyi de böyle bir hakkınız nereden çıkıyor ortaya? Her biriniz vergi ödüyorsunuz, gelirim yok vergi ödemiyorum değil öyle bir şey yok. Ekmek alırken vergi ödüyorsunuz, musluğu açarken vergi ödüyorsunuz, elektrik düğmesine basarken vergi ödüyorsunuz. Madem ki ben vergi veriyorum benim yoksulluğumu giderme devletin görevidir. Ve benim yoksulluğumu giderme talebinde bulunmaksa benim görevimdir diyeceksiniz. Bu sizin hakkınız, bu hakkın teslim edilmesi lazım. Sosyal devletin bu hakkı size teslim etmesi lazım. Sizler bunu talep ettiğiniz zaman sesiniz yükselir. 
Şimdi toplumun değişik kesimlerinde gördüğüm bir farklı tabloyu sizin aranızda da görüyorum. Ayrışıyorsunuz. Kamplara bölünüyorsunuz. Birleşmeniz lazım. Beraber olmanız lazım. Birlikten kuvvet doğar. Gücünüzü ve sesinizi birleştirmeniz lazım. Birlik olursanız gücünüz daha yüksek olur, sesiniz daha yüksek çıkar ve Ankara'daki beyler de duymuş olur. Duymuyorlar, görmüyorlar. ‘Ne olacak, verdik 2 kilo makarna, mesele bitti diyorlar. Gel bize oy ver' diyorlar. Bu iş 2 kilo makarna işi değildir. Bu iş, sürekli devletin sizi koruma altına alması işidir. Ta ki size sigortalı bir iş buluncaya kadar. Düzenli çalışma işi buluncaya kadar. O zaman olur bu iş.


Aile Destekleri Sigortasını unutmayın. Gittiğiniz her yerde de bunu savunun ve bunu isteyin. Sizin sözcüleriniz var. Parlamentoda da bir sözcünüz var. Dile getiriyor, konuşuyor, özellikle soru önergeleri veriyor, araştırma önergeleri veriyor ve sizin sözcünüz oluyor aslında. Sadece bir kişi değil, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak ben de sizin sözcülüğünüzü yapıyorum. Sizin sözcünüzüm. Nerede? TBMM’de. Nerede? Türkiye’nin bütün coğrafyasında. Ve sizler kendi haklarınıza sahip çıkmak zorundasınız. Kim sizin hakkınızı ve hukukunuzu savunuyorsa ona destek vereceksiniz. Hakkınızı, hukukunuzu savunmayan kişiye destek vermeyin. Destek verirseniz bu tablo değişmez. Bakın bu tablo hiç değişmedi.

 
Bizim bir eksiğimizi söyleyeyim onu da anlatıyım. Yeteri kadar sizlerle beraber olmadık. Yeteri kadar sorunlarınıza eğilmedik. Yeteri kadar sorunlarınızı dillendirmedik. Ama Roman kardeşlerimle bu benim yanlış hatırlamıyorsam 5'inci veya 6'ncı buluşmam. Ve dolayısıyla benim kadar yani Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı kadar Romanlarla beraber olan ikinci bir siyasi lider de yoktur onu da söyleyeyim.


Eğer bir hakkı teslim edeceksek herkesin hakkını teslim etmeliyiz. Ötekileştirme evet var. Bunu da kırmamız lazım. Ne demek ötekileştirme? Yeri geliyor diyoruz hep beraber, Adem’le Havva'dan doğduk diyoruz. Yeri geliyor efendim sen Romansın, senin çocuğun benim okuluma gelmesin diyoruz. Olmaz. Bunları da kırıp atacağız. Kimlik üzerinden, inanç üzerinden ve yaşam tarzı üzerinden siyaset yapmayacağız. Siyasetin konusu o kişinin ya da ailede çalışan var mı, geliri var mı, harcaması nedir, çocuğu okula gidiyorsa masrafı var mı, ihtiyacı var mı, hastası var mı, hastaneye gidince buna iyi bakılıyor mu? Siyasetin konusu budur. İşi var mı, gücü var mı, rahat geçinebiliyor mu? Siyasetin konusu budur. 


Benim sizden beklediğim bu. Çözülmeyecek hiçbir sorun yok onun da altını çizeyim. Her sorun çözülür. Beylerin sorunu çözülüyor da sizin sorununuz mu çözülmeyecek? Ağaların sorunu çözülüyor da sizin sorununuz mu çözülmeyecek? Dayısı olanların sorunu çözülüyor da sizin sorununuz mu çözülmeyecek? Bütün mesele adaletli davranmaktır, hakça davranmaktır. Hakkı, hukuku ve adaleti mutlaka sağlayacağız. Mutlaka sizin haklarınızı teslim edeceğiz. Bu kardeşinize inanmanızı ve güvenmenizi istiyorum. İnanın, güvenin kısa süre içinde hiç öyle uzağa gitmeye gerek yok sandık gelecek oyunuzu kullanacaksınız, dönem değişecek sizin döneminiz başlayacak. Hakçı bir dönem başlayacak ve bütün sorunlarınızı masaya yatırıp hepsini çözeceğiz. Bundan emin olmanızı isterim.