CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: "Mitingimizi yapacağız. Vali de görecek, Erdoğan da görecek, herkes görecek. Hiç kimse meraklanmasın. Geliyor gelmekte olan.”CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’da İkinci Yüzyılda Eğitim Hakkı Çalıştayı’na katıldıktan sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, 4 Aralık’taki Mersin mitingi için Mersin Valiliği’nin Cumhuriyet Meydanı talebini reddetmesi ile ilgili soruya, şu yanıtı verdi:“Mitingimizden niye rahatsız oluyor, anlamakta zorluk çekiyorum. Demek ki bir kusurları var. Sayın Vali, Cumhuriyet Meydanı’nı yasaklıyor, başka bir yer göstermiş. Mitingimizi yapacağız. Vali de görecek, Erdoğan da görecek, herkes görecek. Önümüze engeller koyabilirler, engeller çıkarabilirler. Ama bilmeleri gerekiyor. Biz bütün engelleri aşmasını bilen bir partinin mensubuyuz. Bu gelenekten geliyoruz. Hiç kimse meraklanmasın. Erdoğan da çok iyi öğrensin. Geliyor gelmekte olan.”

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, çalıştayın açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:Efendim, sevgili dostlarım diyerek sözlerime başlayayım.Az önce Ferhunde Hocamızı dinlerken, İYİ Partinin Sayın Genel Başkan Yardımcısına. “hocamızdan iyi bir ders aldık” diye söyledim. Gerçekten de eğitim konusu bir topluma sınıf atlatan, toplumu çağdaş uygarlığa ulaştıran temel aktör. Ama biz yeteri kadar eğitime önem verdik mi?
Bir yüzyılı bitirdik, bir yüzyılı bitirirken istedik ki, eğitim sorununu da büyük ölçüde aşmış olalım. Ama bugün geldiğimiz noktada çok güzel başlayan bir eğitim süreci zaman içinde ciddi aksamalara yol açtı. Çocuklarımızı yeri geldi denek olarak kullandık. Bunu yaparken de eğiticileri, öğretmenleri dinlemedik. Oturduk masamızın başına kararı biz verdik, en iyisini biz biliyoruz dedik ve sonuçta da bugünkü tablo çıktı ortaya.


4+4+4 sistemi parlamentoya geldiğinde bunun yanlış olduğunu, kalkınma planlarında olmadığını, eğitim şuralarında görüşülmediğini, Bakanlar Kurulunda görüşülmediğini, Milli Eğitim Bakanlığında görüşülmediğini, 5 milletvekilinin imzasıyla bu teklifin verildiğini, 5 milletvekilinden hiçbirisinin de eğitici olmadığını söyledik. Ama az önce sizin de ifade ettiğiniz gibi; bir nesil de gitse, iki nesil de gitse biz bunu uygulayacağız anlayışı, dayatma kültürü egemen oldu. Akşam bu konuya bakarken o kanun teklifini tekrar çıkardım. Kanun teklifi bu. 5 imza var altında, 5 grup başkanvekili hiçbirisi eğitici değil. Avukat var, siyasal bilgilerden maliyeci, sanayici var, yine bir maliyeci var, ilahiyatçı var ve avukat var. Hiçbirisi eğitici değil. Dolayısıyla bugünkü tablo hepimizin yüreğini burkan bir tablo.
Burada şimdi biz bu işi nasıl aşarız? Aslında belki bu konudaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak isterim. Velilerle, öğrencilerle, hocalarımla, siyasetçi arkadaşlarımla paylaşmak isterim. Eğitimin öznesini öğretmen oluşturur. O zaman öğretmenin toplumun en saygın, en itibarlı konumuna getirmek zorundayız. Okuduğum yıllarda, ilkokulda, ortaokulda, lisede okuduğum yıllarda öğretmen… Küçük bir kasabaydı. Kasabada gezerken toplumun her kesimi öğretmene büyük bir saygı gösterirdi. Ama zaman içinde o saygıyı büyüteceğimize saygıyı düşürdük. Şunu söyledim arkadaşlarıma da, öğretmen arkadaşlarımla konuştuğumda da. Artık öğretmenler için bir özel yasanın çıkması lazım öğretmenler meslek kanunu diye özel bir yasanın çıkması lazım. Nasıl hakimler ve savcılar için ayrı bir kanun varsa öğretmenler içinde ayrı bir kanunun olması lazım. Özlük haklarının ayrı bir yasada düzenlenmesi lazım. O toplumun çok ayrıcalıklı bir kesimini temsil ediyor öğretmen. Sıradan bir meslek değil öğretmen. Bir toplumu eğiten, bize dünyayı, kainatı keşfetmemizi öğreten, daha nitelikli, daha kaliteli soru sormamızın yollarını açan, ufkumuzu genişleten bir kişidir. O zaman bugün 657 cenderesinden çıkarıp öğretmeni farklı bir yere oturtmamız lazım. Efendim şu kadar öğretmen var nasıl maaşlarını ödeyeceğiz? Eğer bu soruyu soruyorsanız zaten Türkiye’nin geleceğini düşünmüyorsunuz demektir.

Türkiye’nin geleceğinden kopmuşsunuz demektir. Kendinizi bugüne ve geçmişe hapsetmişsiniz demektir. Buradan Türkiye’yi çıkarmanın yollarından birincisi bence öğretmenler için özel bir meslek kanununun çıkarılmasıdır. Tabi bu çıkarken eğitimin bütün bileşenleriyle bir araya gelmek gerekiyor. Bu yasanın içine mutlaka 3600 ek göstergede konmalıdır. Öğretmene 3600 ek göstergenin verilmesi lazım yani çalışırken itibarını saydığımız bir öğretmen, ona belli hakları tanıdığımız bir öğretmen emekli olduğu zaman başka bir yere itilmemelidir. Emekli olduğu zamanda aynı bütçesini bir şekliyle sürdürebilmelidir, toplumun yine saygın bir kişisi olmalıdır. Dolayısıyla 3600 ek gösterge vererek onu toplumun ne kadar saydığını, sevdiğini de bir şekliyle ona hissettirmeliyiz.


24 Kasım öğretmenler gününde birer maaş ikramiye vermeliyiz. Toplumun duygularını bir anlamda öğretmene yansıtması açısından. Sevgisini, saygısını yansıtması açısından. Bir maaş ikramiye çok büyük bir para değil aslında ama bir maaş ikramiye şu anlama geliyor. Ben bu devlete vergi veriyorum ama verdiğim vergiden öğretmene bir ayrıcalık sağlamak istiyorum. Öğretmende bu duyguyu kavramalı, vergi veren vatandaşta bu duyguyu kavramalı. Eğer bunu yapabildiğimiz zaman vergisini veren bir vatandaş öğretmene bir ayrıcalık sağlamak istiyorum dediğinde toplumun öğretmene yönelik itibarı çok daha güçlü hale gelecektir. Hiçbir öğretmenin yoksulluk sınırının altında aylık almaması lazım. Bu konuda düzenleme gerekiyor. Ve hizmet içi eğitim. Öğretmenlerde kendilerini eğitmek zorundalar. Dünya o kadar hızlı değişiyor ki, bilimde, teknolojide o kadar büyük değişimler dönüşümler gerçekleşebiliyor ki öğretmenlerde kendi içinde hizmet içi eğitimle sürekli yenilemeli ve çocuklara yeni bilgileri, yeni dünyaları aktarmalılar. Hizmet içi eğitime de Milli Eğitim Bakanlığının çok daha fazla önem vermesi lazım. Bu yapıldığı takdirde öğretmenler meslek kanunuyla beraber mali hakları düzelmiş ama özgüveni yüksek, toplumda itibarlı olan ve sürekli kendisini yenileyebilen, böyle bir ufku olan bir öğretmeni hep beraber kucaklamış olacağız.


Bugün yaşadığımız temel sorunlardan birisi kadrolu öğretmen, sözleşmeli öğretmen değişik çerçevede ele alınıyor. Hatta vekaletle okullarda ders veren öğretmenler var vekil öğretmenler var. Bunların tamamının değişmesi lazım. Tümünün kadrolu, güvenlikli, daha doğrusu yasal güvenliği olan, sözleşmesi olmayan, güvenliği olan kadrolarda olması lazım.Öğretmenlerin yaşadığı temel sorunlardan birisi de liyakatin gözardı edilip sıcak siyasetle insanların belli yerlere gelmeleridir. Yani siyaset kurumunun liyakati gözardı edip bu bizim partiden, bu bizim arkadaşımız, bu dayımın oğlu, bu amcamın oğlu deyip hak etmediği yerlere bazı öğretmenleri taşımasıdır. Bunun önüne de yine öğretmenler geçecektir. Liyakatli olan, toplumda saygınlığı olan, bilgisi, birikimi olan, belli bir süre çalışmış olan dolayısıyla belli bir makamı hak ederek gelen bir kültürün oluşması lazım. Bu da önemli noktalardan birisidir.


Atama bekleyen öğretmenler yüzbinlerce. Eğitimin bize öğrettiği bir şeyde şudur sevgili öğretmenlerim. Bize iktisat dersinin temel kuralı olarak şunu öğrettiler. İnsanların ihtiyaçları sınırsızdır ama o sınırsız ihtiyaçları karşılayacak olan kaynaklarda sınırlıdır. Dolayısıyla ekonomi biliminin temel özelliği sınırsız ihtiyaçlarla sınırlı kaynakları denge içinde tutabilmektir ve öncelikleri iyi belirlemektir. Eğer bunu yapabilirseniz ülkeyi hızla büyütürsünüz, hızla kalkındırırsınız, kaynakları yerinde ve verimli kullanabilirsiniz. Bunu öğrettiler bize. Şimdi her yerde mantar gibi öğretmen okulları daha doğrusu öğretmen yetiştiren okullar, üniversiteler plansız ve programsız. İstanbul’da çöp toplayan gençlerle buluştuğumda biyoloji bölümünden mezun olup atama bekleyen bir öğretmen ben çöp toplayarak çoluk çocuğuma bakıyorum dedi. Bu tabloyu 21.yüzyılın Türkiye’sinde siyaset kurumu içine sindirebilecek mi, yaptığı hatayı fark edebilecek mi siyaset kurumu? Planlama dediğimiz budur zaten. İşin özünde planlama dediğimiz budur. Önceliklerin sağlıklı belirlenmesi, sınırlı kaynakların en verimli yerlerde kullanılmasıdır. Her yerde mantar gibi açtılar. Mezun öğretmen olacağım okullar yok, yer yok. Bu kaynakların verimli kullanılmadığını ve savurganca harcandığını gösterir. O nedenle öğretmen yetiştirmenin de sağlıklı, tutarlı bir planlamasının yapılması gerekir. Bu yapılmadığı takdirde bugünkü tablo çıkar ortaya ve bu tablo çok acı bir tablo değerli arkadaşlarım. Üniversiteyi bitirip toplumdan kendisini koparan ve intihara sürüklenen öğretmen adaylarını görünce hepimizin yüreği burkuluyor. Böyle bir tablo 21.yüzyılın Türkiye’sinde Türkiye’nin hak ettiği bir tablo değil.


Efendim Ferhunde Hocamız farklı düşünmeden söz etti. Gerçekten de farklı düşünebiliyorsanız, farklı sorular sorabiliyorsanız o ülkenin hızla büyümesine en büyük katkıyı siz yapıyorsunuz demektir veya yapacaksınız demektir. Çok sık örnek veririm arkadaşlarımla konuştuğumda da. Ortaçağda birisi çıkıyor bir kişi dünya yuvarlaktır diyor. Herkes dünyanın düz olduğuna inanıyor. Alıp engizisyon mahkemesine götürüyorlar sen nasıl böyle düşünürsün diye. Bugün farklı düşünmenin ne kadar değerli olduğunu gelişmiş bütün ülkeler bir anlamda kavramıştır. Biz ise farklı düşünenleri hala cezalandırmaya devam ediyoruz. Barış akademisyenleri farklı düşündüler diye bunları üniversitelerden attık niçin, niye atıyoruz, hangi gerekçeyle atıyoruz ve 21.yüzyılda yapıyoruz bunu. Kanun hükmünde kararnameyle görevine son verilen, tabi savcılık soruşturma açmış, mahkeme beraat etmemiş mahkum etmişse ayrı ama beraat etmişse savcılık soruşturma açıp takipsizlik vermişse veya hakkında hiçbir soruşturma açılmamışsa bunların tamamının görevlerine iade edilmesi lazım. Türkiye’nin bu ayıptan kurtulması lazım.


Bir başka önemli nokta. Okul, okul aile birliği ilişkisi. Bunun da çok güçlü bir hukuksal zemine oturtulması lazım ve her okulun ayrı bir bütçesinin olması lazım. Gönül ister ki o bütçe tartışılırken öğrencilerde orada olsun. Okulun bütçesinin nasıl yapıldığını, kaynakların nereye harcandığını, nasıl verimli kullanıldığını görebilsinler, tartışabilsinler, konuşabilsinler, düşüncelerini açıklayabilsinler. Madem demokrasi okuldan başlayacak, madem kollar olacak, Kızılay kolu gibi benzer kollar. O zaman okul bütçesi üzerinden de biz demokrasiyi, kaynakları, kaynakların nasıl verimli kullanılması gerektiğini öğretebiliriz ve bu da geleceğimiz açısından son derece değerli olur.


Efendim kısaca ifade ettim bunları ama şöyle sorunlarımız var. Onların da süratle çözülmesi lazım. Eğitime ayrılan bütçe. Hala ikili eğitim var, hala birleştirilmiş sınıflar var, hala EBA’ya ulaşamayan yüzbinlerce evladımız var. Eğer bir yere kaynak ayıracaksanız ve o kaynak Türkiye’nin geleceği açısından son derece önemliyse o kaynağın öncelikle ayrılması gereken yer eğitimdir. Eğitime bu kaynağı ayıracaksınız. Emin olun sadece Milli Eğitim Bakanlığıyla ilgili veya okullarla ilgili bir kaynağa ihtiyacımız var diye bir kampanya açılsa milyonlarca kişi o kaynağa para yatırır. Çünkü herkes şunun farkında eğitim çok önemli ve kendi çocuklarının çok iyi eğitim almasını istiyor bütün anne babalar. Bir dönem kız çocukları gönderilmiyordu okullara ama şimdi anneler özellikle öncelikle kız çocuklarının okumasını istiyorlar. Bu da bizim açımızdan son derece değerli bir sonuç.
Şöyle bir şey düşünüyoruz. Meslek lisesi memleket meselesi diye bir kampanya açılmıştı. Fakat meslek liselerine yeteri kadar talep yok. Düşüncemiz şu onu da eğitimciler tartışılarsa son derece mutlu olurum. Eğitim, üretim içinse, eğitim süreci içinde aynı zamanda üretim zincirini de görmek istiyorsa bir öğrenci bütün organize sanayi bölgelerinde teknoloji liseleri kurmak istiyoruz. Buralarda bunlar yatılı da olabilir, 6 yıllık veya 7 yıllık ona öğretmenler karar verecek biz karar vermiyoruz. Belli bir sınıftan sonra okuduğu bölümün izdüşümü olan diyelim ki fabrikaya gidecek kaynakçıdır, fayansçıdır buna benzer pek çok alan var endüstride, sanayide pek çok alan var. Belli bir süre sonra diyelim ki üçüncü sınıftan sonra buralara staja gidecek, staja gittiği zaman sosyal güvenlik primleri devlet tarafından yatırılacak, onu mühendis görecek, ustabaşını görecek, o üretim zincirini görecek, nasıl üretildiğini görecek, insanların nasıl çalıştığını görecek okuldan mezun olduğu zaman arzu ederse işi hazır olacak. Bu üniversitelerin, daha doğrusu bu okulların cazip olabilmesi için şöyle bir şey daha düşündük. Eğer çocuk teknoloji lisesini bitirdiğinde üniversiteye gitmek istiyorsa iz düşümü olan fakülteye artı puanla gitsin. Böylece bu çocuk teknoloji liselerini öncelikle tercih edecektir çünkü artı puanı olacaktır. Oradan mezun olacak, sanayiyi bilecek, stajını yapacak, sosyal güvenlik primi yatırılmış olacak aynı zamanda üniversite sınavına girdiği zamanda izdüşümü olan fakülteye artı puanla gitmiş olacak. Bunu hocalarımın tartışmasını isterim. Eksiğimiz varsa bunu tamamlamak isteriz. Çünkü önümüzdeki süreç içinde her şey değişecek. Siyasi ortam değişecek, daha farklı bir yönetim gelecek, onu sık sık arkadaşlarla ifade ediyorum ülkenin büyümeye, kalkınmaya, huzura, kucaklaşmaya ihtiyacı var diyorum kamplaşmaya değil, kavgaya değil. Beraber olmaya, birlikte olmaya ve Türkiye’yi büyütmeye ihtiyacımız var. Türkiye’yi büyütmenin yolu da, ana ekseni de eğitimdir. Buradan geçtiğimiz andan itibaren Türkiye’yi huzurla ve gerçekten de büyütmüş oluruz.


Atama bekleyen öğretmen var konuştuk az önce ifade ettim. Taşımalı sistem sorun yaratıyor, kırsal büyük ölçüde boşaldı. Eğer belli bir kapasitesi varsa köylere de okulları açacağız. Okullar olmalı, öğretmen oraya gitmeli, çocukları yetiştirebilmeli, onlara her türlü olanak sağlanmalı. Bunun da bir şekliyle aşılması lazım.


Benim öğrendiğim, arkadaşlarımın bana aktardığı ve bu konudaki uzmanlarla yaptığım görüşmelerde önümüzdeki ciddi tehlikelerden birisi de genç çocuklarımızın giderek artan uyuşturucu bağımlılığı. İstanbul’da iki yoksul mahallede bu konuda bir araştırma yaptık. Yaptığımız araştırmada annelerin söylediği eğer oğlum veya kızım akşam eve geldiğinde cep telefonu yoksa sattı acaba bir şey mi aldı? İki, çocuğunun uyuşturucu kullandığını hiç kimsenin öğrenmesini istemiyor, bilmesini istemiyor. Üç, her okulda mutlaka bir güvenlik görevlisi istiyor. Aslında sadece güvenlik görevlisi değil bir de sağlık görevlisinin olması lazım. Çocuklarımızın herhangi bir şekliyle sağlık sorunu çıktığında ilk müdahalenin okulda yapılması lazım. Bunun da sağlanması lazım. Dışarıda atama bekleyen çok sayıda sağlıkçımız var bunlar yapılabilir, güvenlik görevlileri alınabilir. Öğretmenin, müdürün kontrolünde onlar okulların güvenliğini de bir şekliyle sağlamış olurlar. Bunun da bir şekliyle düşünülmesi gerekir. Hocalarım düşünsünler, tartışsınlar bize yol, yöntem göstersinler biz onun gereğini bir şekliyle siyaseten yapmaya çalışalım.


Yurt sorunu çözülemedi. Çözülemeyen Türkiye’nin en temel sorunlarından birisidir. Bütün hocalarıma söz veriyorum kesin bir yere yazın, bir yere kaydedin inşallah yurt sorununu iktidarımızda bir yıl içinde çözeceğiz. Birer kişilik, üçer kişilik odalar, sıcak su, soğuk su, geniş bant internet erişimi her türlü imkan sağlanacak. Türkiye’nin kurtuluşu buradan geçiyor eğitimden geçiyor. Eğitimi sağladığımız ve belli bir kaliteli eğitimi verdiğimiz zaman dünyayı eğitim süreci içinde gençlerimiz sorguladıkları zaman, yeni keşifleri buldukları zaman var ya yeni icatlar çıkarmayın diye. Biz de tam tersini diyeceğiz yeni icatlar çıkarırsanız başımızın üstünde yeriniz var diyeceğiz. Yeni icatlar çıkarmak için zaten elimizden gelen her türlü çabayı gösteriyoruz diye. Fırsat eşitliğini sağlayacağız bu çok önemli.
Benim Anadolu’nun kuş uçmaz, kervan geçmez bir köyünde doğduğumu bilmenizi isterim. Cumhuriyetin bize verdiği fırsat eşitliği, o fırsat eşitliğinin bize sağladığı olanaklarla geldik üniversiteleri okuduk vs. siyasette, bürokraside belli yerlere geldik. Bu fırsat eşitliğinin bu ülkenin bütün çocuklarına sağlanması lazım. Bunu sağlayacak olan siyaset kurumu ama o siyaset kurumunu terbiye edecek olan da yine öğretmenlerimiz. Öğretmenler siyasetçinin nasıl davranması gerektiğini de söyleyecekler, anlatacaklar. Tartışmanın ne kadar değerli olduğunu anlatacaklar, farklı düşünmenin ne kadar değerli olduğunu anlatacaklar. Gönül isterdi ki, Ferhunde Hoca bunları anlatırken bütün siyasi partilerin Genel Başkanları burada olsalardı. Eğitimin ne kadar değerli olduğunu yetkin bir kişinin anlatımından dinleyebilselerdi. Ama çok karamsar değilim bunların hepsi olacak. Bir gün bütün siyasiler gelecek öğretmenlerimizi can kulağıyla dinleyecek ve yaptıkları hataları da bir şekliyle telafi edecekler.
Hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum.