İSTANBUL (AA) - Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatı Ahmet Özel'in İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu suç duyurusu dilekçesinde, Ragıp Zarakolu, Evrensel Gazetesi Sorumlu Müdürü ve bağlı olduğu yetkili ile Artıgerçek İnternet Gazetesi Sorumlu Müdürü ve bağlı olduğu yetkililer, "şüpheli" sıfatıyla yer aldı.

Dilekçede, Ragıp Zarakolu'nun Evrensel gazetesinde ve Artıgerçek adlı haber sitesinde 5 Mayıs 2020'de yayınlanan "Makus Kaderden Kaçış Yok" başlığıyla kaleme aldığı sözde köşe yazısında idam edilen merhum Başbakan Adnan Menderes ve Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ı kıyaslayan bir yazı kaleme aldığı belirtildi.

"İdeolojik içerikli yazısında Türkiye'nin yakın tarihine göndermeler yaparak 'Korona günleri, bırakın Türkiye'yi tüm dünyayı bir sorgulamaya yöneltmekte. Bundan RTE'nin ve tayfasının kaçması mümkün değil.' şeklindeki ifadeleriyle de açıkça darbe çığırtkanlığı yaptığını ortaya koymuştur." ifadelerine yer verilen dilekçede, kamuoyunda büyük tepki yaratan antidemokratik beklentilerle dolu sözde yazıda açıkça "darbe özlemi" vurgulandığı ve "darbe seviciliği" yapıldığı kaydedildi.

Dilekçede, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daima demokratik alanda mücadelesini gerçekleştirdiği, hayatını Türkiye'de demokrasi ve özgürlük mücadelesi ile ülkenin refah seviyesinin artmasına adadığı aktarılarak, şu ifadelere yer verildi:

"Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik bu tür ima ve iddiaların ülkemizin geçmişinde yaşanmış olan ve utanç duyulan olaylarla açıkça tehdit edilmesi hukuka aykırıdır. Şüphelilerin kaleme aldığı/yayınladıkları yazı ile Adnan Menderes'in 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonrasında darbeciler tarafından 17 Eylül 1961 tarihinde idam edilmesi olayı üzerinden halk oyuyla seçilen ilk Cumhurbaşkanı olan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a karşı açıkça darbe ve idam tehdidi yapılmıştır. Bu yayın ve tehditler aynı zamanda içinden geçmekte olduğumuz küresel salgın sürecinde ülkemizin devleti ve milletiyle birlikte yürüttüğü mücadeleyi de hedef alarak, başta yürütülen bu başarılı mücadeleye önderlik eden Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm milletimizin moral ve motivasyonunu düşürmeyi, halk arasında korku ve tartışma yaratarak kamu barışını bozmayı amaçlamaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanımıza ve milli iradeye karşı antidemokratik çağrılarda bulunmak suretiyle kaleme alınan bu tür yazılar, her ne kadar ülkemizin demokratik kazanımlarını imha etmeyi hedefliyorsa da amacına ulaşamayacak 'Yassıada Rejimi' bu topraklarda bir daha asla var olamayacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımız bu köhne, cüretkar ve çürümüş zihniyetin karşısında ömrü boyunca bir tek taviz dahi vermeden dimdik durmuş ve bu kararlılıkla ardına aldığı milletin iradesiyle karşı koymaya devam edecektir."

Dilekçede, şüphelilerin Cumhurbaşkanlığı makamına karşı antidemokratik çağrılarda bulunarak döşemeye çalıştığı yolun, bu ülkenin tüm demokratik kazanımlarını imha etmeyi hedeflediği belirterek, bunun milletin iradesini, en büyük siyasal kazanımlar olan demokrasiyi ve cumhuriyeti açıkça tehdit ettiği kaydedildi.

Bu nedenle bu faşist ve vesayetçi anlayış sebebiyle şüpheliler hakkında suç duyurusunda bulunmanın zorunlu hale geldiği ifade edilen dilekçede, sıradan bir kimsenin sözleriyle bir gazetecinin sözlerinin aynı etkiyi yaratmadığı ve aynı amacı taşımadığı vurgulandı.

"Yazı hukuka aykırıdır"

Dilekçede, gazetecinin belirli ve geniş bir kitleyi etkisi altına alabildiği, kamuoyu oluşturarak kolaylıkla yönlendirme yapabildiği anlatılarak, vatandaşların en önemli ve etkili sözcüsünün de basın olduğu belirtildi.

Özgürlükçü demokrasilerde basının en önemli kamusal görevinin tüm kamusal yaşamın denetlenmesine ve eleştirilmesine hizmet etmek olduğu aktarılan dilekçede, şu değerlendirmelerde bulunuldu:

"Basının kamusal nitelik taşıyan başlıca görevleri; haber vermek, denetim ve eleştiri yapmak, kamuoyunu oluşturmak, eğitim ve öğretime katkıda bulunmak olarak belirlenmektedir. Basına tanınan özgürlüğün temelinde, bilhassa basının devlet faaliyetleri alanındaki açıklamalarında kamu yararı bulunması düşüncesi yatmaktadır. Yapılan herhangi bir haberin kamu yararına hizmet ettiğini savunabilmemiz için, haberin yayımlanmasıyla birlikte toplumun bir zarardan korunduğunu, yasalar açısından suç sayılan bir eylemin açığa çıktığını, toplumun bilme hakkına hizmet edildiğini kanıtlayabilmemiz gerekir.

Eğer bir haber demokratik toplumsal yaşamın sağlıklı biçimde işleyişine yardımcı olmuyorsa, kamu yararı taşımıyor demektir. Basın özgürlüğü, bireylerin ya da grupların dış engelleme olmaksızın düşüncelerini basın yoluyla dile getirme hakkını ifade eder. Basın özgürlüğü hem düşüncenin oluşumu hem de açıklanması aşamasında önem arz etmektedir. Basın yoluyla haber şeklinde olay açıklaması yapılabileceği gibi, eleştiri yoluyla değer yargısı açıklaması da yapılabilir. Olay açıklamaları, somut oldukları için doğrulukları ölçülebilmekte ve ispatın konusu olabilmektedir. Değer yargısı açıklaması ise subjektif olduğundan, ispat edilmesi beklenemez."

Dilekçede, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) 1989'daki Barfod-Danimarka kararında "Kanaat, tanım gereği, kanıtlanamaz. Ancak özellikle olgusal bir temelden yoksun ise aşırı olarak nitelendirilebilir." diyerek, olgusal temelden yoksun kanaat açıklamalarının hukuka uygun sayılmasının önüne geçtiği anlatıldı.

Eğer olay açıklaması gerçek dışıysa, değer yargısının eklenmesinin onu hukuka uygun hale getirmeyeceği vurgulanan dilekçede, basının değer yargısında bulunarak hem ifade özgürlüğünü kullandığı hem de kamusal görevini ifa ettiği kaydedildi.

Dilekçede, "Elbette burada ifade özgürlüğünün doğasında bulunan sınırlamalar AİHS'nin akit devletlere bıraktığı takdir marjı çerçevesinde yapılan sınırlar ve AİHM kararlarında ilke olarak gösterilen sınırlar yapılacak eleştirinin çerçevesini belirleyecektir. Bu çerçevenin dışına çıkıldığında yapılan eleştiri hukuka uygunluk zırhının arkasına sığınamayacak ve hukuk düzeni tarafından korunamayacaktır." denildi.

Sistematik bir şekilde yürütüldüğü anlaşılan bu tehdit ve korkutma içeren yayınları yapan kişi ve yayın kuruluşları hakkında soruşturma yürütülmesi, haklarında kamu davası açılması ve bu suçlardan zarar gören kamu adına ceza verilmesi gerektiği ifade edilen dilekçede, şüphelilerin bir gazeteci olarak basın özgürlüğünün koruma alanı dışında kalan siyasi ve ideolojik kaygılar sebebiyle kasıtlı olarak kamu yararına aykırı şekilde Erdoğan aleyhine ve ona karşı kaleme aldığı yazının hukuka aykırı olduğu vurgulandı.

Dilekçede, yazının bu nedenle ifade ve basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesinin de mümkün olmadığı belirtildi.

Dilekçede, Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasal düzenine ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a karşı alenen işlemiş oldukları fiiller nedeniyle ve resen tespit edilecek diğer suçlar gereğince soruşturma yapılıp şüpheliler hakkında kamu davası açılması ve bu kişilerin cezalandırılması talep edildi.