Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Samsun'da 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı nedeniyle Tütün İskelesi’nde düzenlenen törene katılarak denize çelenk bıraktı. Daha sonra denize kıyısı olan illeri ziyaret edecek.

CHP Gemisini uğurlayan CHP lideri Kılıçdaroğlu, Atakum Belediyesini ziyaret ederek Belediye Başkanı Cemil Deveci ile makamında görüştü. Ardından CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Atakum minibüs ve servis esnafı ile kahvaltıda bir araya geldi.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Samsun Büyükşehir Belediyesi Sanat Merkezi’nde, Muhtarlar ve Kanaat Önderleri Buluşması’na katıldı.CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, toplantının açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:Samsun sadece Samsunlular için değil, sadece Türkiyeliler için değil bütün mazlum ülkeler için örnek alınacak bir kenttir. Çünkü bu kent Milli Kurtuluş Savaşının kıvılcımının atıldığı bir kenttir. Dolayısıyla Samsun’un bizim tarihimizde ve dünya tarihinde önemli bir yeri vardır. İşgal altındaki bir ülkede, yönetimin işgalci güçleri kendi ülkesine davet ettiği ve onlara boyun eğdiği bir ortamda, bir kişinin, biz asla boyun eğmeyeceğiz, teslim olmayacağız, gemileri gördüğü zaman kararlılıkla “geldikleri gibi gideceklerdir” diyen bir kişinin kentidir burası aynı zamanda. Dolayısıyla Samsun’un bizim açımızdan, dünya siyaset tarihi açısından da özel önemi vardır. 


Efendim kanaat önderlerimiz burada, meslek kuruluşlarımızın temsilcileri burada, muhtarlarımız burada, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri burada. Efendim hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Sizinle dertleşeceğim. Ülkenin içinde bulunduğu durumu gayet iyi biliyorsunuz, ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz. Benim kafamda da ciddi sorular var, sıradan vatandaşın kafasında da ciddi sorular var. Benim düşündüğüm dünyayla siyasette çok fazla ilgilenmeyen bir kişinin dünyası arasında büyük bir fark yok. Ben belki sorunu ülke genelinde, dünya genelinde düşünüyorum; o kendi sorununu ev, mahalle ve kenti genelinde düşünüyor olabilir. Ama sorunlar değişmiyor, sorunlar ortak. Sorunu çözdüğümüz zaman mahallede yaşayan vatandaş da, ona hizmet eden muhtar da, belediye başkanı da, milletvekili de ve Türkiye de rahatlamış olacak. Mesele sorunu çözmek.


İkinci soru; bir ülkenin sorunu nasıl çözülür? Öyle ya, var olan sorunlar nasıl çözülecek? Ki insanlığın tarihinde insanlar sorunlarını çözmek için çaba harcarlar. Bugün geldiğimiz noktada sorunun çözümü ya elinizde sopayla ben bilirim, her şeyi ben sorunu çözerim kimse konuşmasın diyeceğiniz bir otoriter rejim; ya da herkes konuşur, oturur tartışırız, aklı egemen kılarız, şu sorun var evet bu sorunun şöyle çözülmesi gerekir diye bir düşünce üretiriz. Hangi tercih geçerli olacak? Bizim tercihimiz, rahmetli Ecevit Ekonomik Sosyal Konsey diye bir konsey kurmuştu bir kararnameyle, Ekonomik Sosyal Konsey. Eğer bir sorun çıkarsa işçisi, işvereni, emeklisi, esnafı herkes orada. Onlar dertlerini anlatacaklar, karşıda o dertleri çözecek olan bakanlar yani hükümet buyurun beyler derdinizi anlatın, buyurun beyler bu dertler nasıl çözülür? Akılla, mantıkla, bilgiyle ve birikimle biz bu dertleri nasıl çözeriz.  


Soru üç; Ekonomik ve Sosyal Konseye ne oldu? Ekonomik ve Sosyal Konsey sonra kararnameden çıktı bir kanun oldu. Her üç ayda bir toplanması gerekiyordu. Sonra o da yetmedi, bir anayasal kurum oldu, anayasada yer aldı Ekonomik ve Sosyal Konsey diye. Peki ne zaman toplandı Ekonomik ve Sosyal Konsey? 5 Şubat 2009. Hangi yıldayız? 2021. Niye toplanmadı? Bir başka soru; bunu ben sormayacağım sadece, sanayici soracak, esnaf soracak, tüccar soracak, çiftçi soracak, apartman görevlisi soracak, işsiz soracak herkes soracak, bizim derdimiz var diyecek. Bir anayasal kurum var Ekonomik Sosyal Konsey, bir de kabine var, bir de başında bir kişi var. Ya kardeşim bu dertleri nasıl çözeceğiz biz? Benimle konuşmadan benim derdimi kim çözebilir? Ben sorunumu anlatacağım ki çözme makamında olan sorunu çözsün. Benden habersiz benim sorunumu bilemez ki. Bunun yapılması lazım. Esnafın derdi var doğru, sanayicinin derdi var doğru, çiftçinin derdi var doğru. Peki derdi ne? Ülkeyi yöneten kişinin önce o derdi bir dinlemesi lazım, nedir bu dert diye. İki; oturup konuşması lazım. Şöyle çözmek istiyorum, böyle çözersem bu sorun çözülür mü çözülmez mi diye bir de ona sorması lazım. Bunlar bitti, yok artık bunlar. 


Ve yeni bir sürecin içinde Türkiye. Hep beraber bu süreçten çıkmak zorundayız. Herkesin düşüncesini rahat ifade edebildiği, sorunların masaya yatırıldığı bir süreci başlatmak zorundayız. Bizim güzel bir atasözümüz var ‘Taç giyen baş akıllanır' denir. Taç giyen baş akıllanır. Bir kişiye tacı taktığınız zaman o sorumluluğunun bilincine varır. Bu toplum bana bu tacı verdiyse ve sorumlulukları çözme konusunda bana bir yetki verdiyse, benim topluma karşı bir sorumluluğum vardır artık ve toplumun o sorununu ben çözmek zorundayım. Bunu söylemesi lazım. Peki başka? Sorun nasıl çözülür? Akılla çözülür, istişareyle çözülür, erdemle çözülür. Devleti kinle yönetemezsiniz, devleti öfkeyle yönetemezsiniz, devleti intikam duygusuyla yönetemezsiniz; devlet akılla, bilgiyle, erdemle yönetilir; devleti böyle yöneteceksiniz, eğer kini, öfkeyi, intikam duygusunu öne çekerseniz devlette kavgayı, vatandaşlar arasında kavgayı, bölünmüşlüğü gündeme getirmiş olursunuz. 


Sanayici bugün ne diyor? Önümü göremiyorum diyor. Gaziantep’e gittim sanayicilerle konuştum, burada da konuşacağım. Yatırım yapacağım önümü göremiyorum dolar ne olacak diyor bilmiyorum diyor. Önünü göremezse üç adım sonrasını göremezse nasıl yatırım yapacak? Pandemi dönemi yaşadık evet hala yaşıyoruz evet. Esnaf ne diyor? 40 yıldır vergi ödedim diyor bana 40 gün devlet bakmadı diyor. Haklı mı? Haklı. Çiftçi perişan vaziyette baktığınız zaman. Elektrik zamlı, ilaç zamlı, gübre zamlı, aldığın fide zamlı, tohum zamlı. Nereden geliyor? Yem dahil olmak üzere dışarıdan geliyor. Dışarıdan gelince bedeli ne olarak ödüyorsun? Dolar karşılığı Türk lirası ödüyorsun. Her şeye zam geldi. Fiyatlar böyle çıkarsa her şeye zam gelir. Peki vatandaş nasıl geçinecek? Yeni bir stratejiye, yeni çözüm anlayışına ihtiyacımız var. Devleti bilgiyle yönetmeliyiz, demokrasi içinde yönetmeliyiz. İnsanlar düşüncelerini rahatlıkla ifade edebilmeliler. Siyaset kurumu rahatlıkla eleştirilebilmeli. Gerekirse en sert eleştiriye siyasetçi tahammül edebilmeli. Yanlışının farkına varmalı, yanlışında ısrar etmemeli. Bunu yapmak bizim elimizde, beraber bunu yapmak zorundayız. Çocuklarımız için, evlatlarımız için yapmak zorundayız, geleceğimiz için yapmak zorundayız, bayrağımız için yapmak zorundayız ve en önemlisi tarihimiz için yapmak zorundayız.

Bunu yapmadığımız takdirde tek tek her birimizin sorumluluğu var. Siyasi partiler futbol kulübü gibi tutulan bir olgu değildir. Futbol kulübünü tutarız çocukluğumuzda, birisi der ki şu takım, o takımı tutarız yenilir, galip olur, şampiyon olur, bilmem ne olur. Ama siyasi partiler öyle değildir. Vatandaşa söz vermişlerdir, sözünü yerine getirirse başımın üstüne, sözünü yerine getiremezse kusura bakma kardeşim başkası gelsin yönetsin. Ayrıca siyasi partiler devlet olmaz, devlet gibi hareket edemezler. Devlet ayrıdır, siyasi parti ayrıdır. Bu ayrımı da bütün vatandaşlarımın bilmesini isterim. Devlet bakidir. Siyasi partiler baki olan devleti belli bir süre yönetmek üzere gelirler, devlet olmak için değil. O nedenle devlette liyakat vardır, devlet liyakatle yönetilir, iş ehline teslim edilir. Siyasi otoritede ehliyet yoktur, liyakat yoktur. Örnek, çok sık verdiğim örneği bir daha anlatayım; devlette şef olmak için -en düşük mertebedir şef- şef olmak için bir, üniversiteyi bitirmeniz lazım; iki, belli bir süre çalışmanız lazım, KPSS sınavını vermeniz lazım, sınava girmeniz lazım, kazandıktan sonra şef oluyorsunuz.

Peki bakan olmak için? İki şeye ihtiyaç var. İlkokul diploması, savcılıktan iyi hal kağıdı. Niye bu örneği veriyorum? Devletle siyasetin ne kadar farklı olduğunu bilmeniz açısından. Devlet bakidir, devletin hafızasını bürokrasi tutar, siyasetçi devletin hafızasını tutmaz, devletin tarihini bilir ama hafıza başka bir yerdedir. Devletin arşivi vardır. Eğer bir siyasi parti ben devletim, devlet oldum diyorsa bilin ki orada demokrasi yoktur, bitmiştir demokrasi orada. Böyle bakmamız lazım. 


Demokrasiyi güçlendirmemiz lazım. Demokrasiyi güçlendirmenin ilk adımı muhtarların yetkisini artırmakla başlar. Muhtarlık kurumuna önem vermekle başlar. Eğer muhtarlık kurumuna önem vermiyorsanız ya işte muhtar ne olacak. Oturduğu yer bile kiralıksa, aldığı maaş değil ödenekse, izne ayrıldığı zaman ödeneği kesiliyorsa, kendi mahallesiyle ilgili belediye bir karar aldığında muhtarın haberi olmuyorsa bu kurum neye yarar o zaman? Demokrasiyi güçlendirmek istiyorsanız önce muhtarlık kurumunu güçlendireceksiniz. Diyeceksiniz ki, efendim niye muhtarlığa bu kadar önem veriyorsun Ey Kılıçdaroğlu? Şunun için değerli arkadaşlarım, o rakamları da ben size vereyim. Bakınız değerli arkadaşlar, yüz küsur kanunda muhtar adı geçer ne siz bilirsiniz ne de ben bilirim. Sizin bağımsız bir muhtarlık kanununuz var mı? Yok. Niye yok? Sizin birleşik oy pusulanız var mı? Yok. Niye yok? Sizin oturabileceğiniz bir yer var mı, bir taşınmaz var mı? Yok. Niye yok? Seçimle gelen herkesin var. Sizde seçimle geliyorsunuz. Üstelik milletvekili seçiminden çok daha önemli sizin seçiminiz. Çünkü siz adınızla, kimliğinizle, bilginizle, birikiminizle mahalledeki, kırsaldaki sevgiyle çıkıyorsunuz milletin önüne beni seç diyorsunuz ben muhtar adayıyım. Seçiliyorsunuz. Peki milletvekillerini millet mi seçiyor? Hayır efendim millet milletvekilini seçmiyor. Sizin önünüze sadece Genel Başkanların alt alta yazdığı bir isim listesi var gel altına mühür bas diyorlar. Siz milletvekili seçmiyorsunuz. Peki bu ne zaman oldu? Darbe döneminde oldu. Peki darbelere karşı çıkan bunu değiştiriyor mu? Değiştirmiyor böyle kalsın diyor. Niye böyle kalsın kardeşim, niye milletvekilini millet seçmesin? Muhtarı seçiyor adıyla, kimliğiyle, unvanıyla çıkıyor ve diyor ben bu muhtarın oy pusulasının altına mührümü basıyorum diyor. Milletvekilleri öyle değil bir liste gelir basarsınız imzayı meclise gider milletvekili. Adı milletvekili ama milletin vekili değil. Çünkü millet onu seçmedi ki, millet bir partiye oy verdi kişiye oy vermedi. Bakın demokratik standartları büyütelim derken sadece bugünümüzü değil geleceğimizi de düşünmek zorundayız. 


Değerli arkadaşlarım, yine örnek vereyim ben size. Muhtarlardan örnek vereyim. Bir yere tatile gittiğinizde veya dükkanı kapattığınızda diyelim muhtarlığı kapattığınızda sizin yerinize bakan ya da size gelecek olan vatandaşı karşılayacak hiç kimse yoktur. Ben dedim ki, muhtarlara birer tane de eleman tahsis etmek zorundayız. Muhtar gittiği zaman o kişi orada olacak ve o sürekli olacak orada. Muhtar gitti seçimi kaybetti yeni gelen muhtar geldi oturduğu zaman bakacak oraya o vatandaş orada, dosyalar orada, hafıza orada olacak. Yani bürokrasi olacak orada. Kıyamet koptu vay efendim Kılıçdaroğlu bunu nasıl söyler? Söylerim niye söylemeyim. Biz bunu yapıyoruz. Bizim çoğu belediyemiz muhtarlara belli bir personeli zaten tahsis ediyor. Ama muhtarlara tahsis etmesi ayrı, muhtarlıklara böyle bir bağımsız kişinin atanması ayrı. Belediye Başkanı tahsis ettiği zaman siz Belediye Başkanını rahat eleştiremezsiniz. Der ki, o zaman ben personelimi çekiyorum. Ben neden diyorum bağımsız bir kişi olsun? Muhtar yeri geldiğinde Belediye Başkanını da rahat eleştirebilmeli, burada bir haksızlık var diyebilmeli. Sizin mahallenizle ilgili bir karar alınırken sizin haberiniz olmuyor. Niye olmuyor sizin haberiniz? Vatandaş Belediye Başkanına ulaşamaz, milletvekiline ulaşamaz. Zaten bakanlara, cumhurbaşkanına hiç ulaşamaz. Muhtarın kapısı açık. Mahallede değişiklik olmuş muhtarın haberi yok. Olmaz. Muhtar o belediye meclisi toplantısına katılmalı söz sahibi olmalı, karar sahibi olmalı kendi mahallesiyle ilgili. Bu neyi yapar? Demokrasiyi güçlendirir başka bir şey değil. Muhtarlık kurumu güçlü olunca demokraside güçlü olur. 


Çiftçi ve esnaf. Bakın değerli arkadaşlar, bu pandemi dönemi bize şu gerçeği gösterdi. Tarım stratejik sektördür. Arabanız olmayabilir, buzdolabınız olmayabilir ama günde üç sefer yemek yiyeceksiniz, çoluk çocuk beslenecek. Neyle beslenecek? Çiftçi üretmezse neyle besleneceğiz? Bana söyler misiniz elinizi vicdanınıza koyup bana söyler misiniz? Bu memlekette saman ithal edileceği hiç aklınıza gelir miydi, yem ithal edileceği aklınıza gelir miydi, canlı hayvan ithal edileceği, et ithal edileceği, mercimek ithal edileceği, nohut ithal edileceği aklınıza gelir miydi? Niye ithal ediyoruz, hangi gerekçeyle ithal ediyoruz? Toprak yok desen var, çiftçi yok desen var, güneş yok desen güneş var, su yok desen su var. Peki niye ithal ediyoruz? Samsun’u biliyorsunuz, Samsun sigarasını biliyorsunuz, Bafra’yı biliyorsunuz, tütünü biliyorsunuz. Ne oldu Allah aşkına? Dışarıdan tütün ithal ediyoruz ve yabancı sigara içiyoruz niçin, hangi gerekçeyle? Biz uluslararası tekellere hizmet etmek için mi bu devleti kurduk? Yoksa bu devleti biz çiftçimiz kazansın diye mi kurduk? Sanayicimiz kazansın, esnaf kazansın, hepimiz kazanalım diye mi kurduk? Yozgat’ın kokulu mercimeğini unuttuk. Harran ovası duruyor, Konya ovası duruyor, Adana ovası, Çukurova duruyor. Su yok arkadaşlar. Su var ama su yok. Çiftçi ektiği ürünün karşılığını alamazsa, alın terinin karşılığını alamazsa niye üretsin? Hep örnek veririm, bir daha örnek vereyim Hollanda toprak büyüklüğü itibariyle Konya’dan küçük bir devlet. Yıllık tarım ürünü ihracatı 185 milyar dolar. Peki Türkiye Cumhuriyeti devleti? 17 – 18 milyar dolar. İthalatı saymıyorum o ayrı ihracatımız. Peki oturup bir düşünmeyecek miyiz Konya’dan küçük bir devlet 185 milyar dolarlık tarımı ürünü ihraç ederken devasa bir Türkiye Cumhuriyeti devleti neden 18 milyar dolar tarım ürünü ihraç eder ve neden biz tarım ürünlerinin büyük bir kısmını ithal ederiz yabancı ülkelerden alırız? Sorumlusu kim? Çiftçi mi? Hayır. Devleti yönetenler. Peki şu soruyu sorduk mu? Bunlar devleti kötü yönetiyorlar böyle bir yönetim olmaz dedik mi? Demiyoruz. Önyargılarımızla hareket ediyoruz. Sizden isteğim önyargılarınızı kırın, hepsini atın çöp sepetine. Yeni bir Türkiye için, güzel bir Türkiye için, barışçı bir Türkiye için, üreten bir Türkiye için, alın terine değer veren bir Türkiye için, hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir Türkiye için yeni adımlar atmak zorundayız. Devletin akılla yönetildiği, mantıkla yönetildiği ve devleti yönetenlerin her kuruşun hesabını millete verdiği bir anlayışla bu devletin yönetilmesi lazım. Vergi ödüyorsunuz hepiniz nereye gidiyor bu paralar? Şu soruyu defalarca sordum, şehir hastaneleri yapıyorlar eyvallah kimsenin itiraz ettiği yok yapın kardeşim. Kaça yapıyorsun bunu bilen var mı? Ben bilmiyorum, 83 milyonda bilmiyor, 600 milletvekili de bilmiyor. Ama parayı biz ödüyoruz. Parasını ben ödediysem kaça malolduğunu bilmem lazım.

Havaalanı güzel yap kardeşim kaç yaptın bu havaalanını? Ben bilmiyorum, 600 milletvekili de bilmiyor. Merkez Bankasının kasasındaki 128 milyar dolar buharlaştı. Kime sattın kardeşim hangi kurdan sattın? Bu soruyu soramazsınız. Peki neyi soracağız o zaman? Sabah kahvaltı mı yaptın onu mu soracağız sana, akşam yemek yedin onu mu soracağız hangi yemeği yedin diye? 128 milyar dolar bu milletin alın teri, 83 milyonun hakkı var orada kime sattığını ben bilmek zorundayım. Ne dedik? Devlette temiz ahlak gerekiyor. Devleti yönetenlerde asgari ahlaki temel kuralların olması lazım. Başkasının parasını harcıyor, milletin parasını harcıyorsun, milletin parasını harcıyorsan hesabını vereceksin millete. Siyaset hesap vermedir, hesap verme sanatıdır. Her kuruşun hesabını vereceksin bu kadar basit. Para senin paran değil. Senin paransa istediğin gibi harca. Devleti yönetenlerin topluma örnek olması lazım. Devleti yöneten topluma örnek değilse o zaman kötü örnektir. Devleti yöneten nasıl topluma örnek olacak? Kendisiyle, yaşantısıyla, ailesiyle, çevresiyle topluma örnek olacak. Ne dedik? Taç giyen baş akıllanır dedik. Akılla hareket edeceğiz.


Bakın dün bir genelge çıktı 2021/14 numaralı genelge. Adı; tasarruf tedbirleri. Cumhurbaşkanlığından yayınlanmış. Herkes genelgeye dikkat edecek ben hariç diyor. Herkes tasarruf yapacak ben hariç diyor. İsraftan herkes kaçınacak ben hariç diyor. Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı ve TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliği hariç. Bunlar hariç bunlar her türlü israfı yapabilirler. Ama vatandaş yapmayacak. Böyle devlet yönetilir mi? Sizin vicdanınıza sesleniyorum, devlet böyle yönetilir mi? Önce sen tasarruf yapacaksın ki vatandaş örnek alacak seni. Senin davranışın, oturman, kalkman, konuşman, aile yapısı bunları vatandaş örnek alacak. Diyecek ki, devleti yöneten buna dikkat ediyor benimde dikkat etmem lazım. Ben dikkat etmeyeceğim her türlü savurganlığı yapacağım genelgede çıkarıyorum ben bundan istisnayım aman ha siz sakın yapmayın. Niye yapmasın o da yapacak. Balık baştan kokar. Ona bakıyor zaten. 


Değerli arkadaşlarım, önümüzde bir süreç var. Devletin kaynakları nerelere ne kadar kullanılıyor bilmiyoruz. Ödenen vergilerin nerelere harcandığını bilmiyoruz. İsraf diz boyu düşündüğünüzden çok daha fazla. Bir devlet başkanının 13 tane uçağı olmaz arkadaşlar insaf ya. Çocuklar yatağa aç giriyor bu ülkede, aç insanlar var. 10 milyonu aşkın işsiz var kardeşim bu ülkede 10 milyonu aşkın işsiz var. Babayla işsiz çocuk yüz yüze bakamıyorlar. Aynı evde yüz yüze bakamıyorlar baba çocuğuna harçlık veremiyor. Konteynırlardan beslenen milyonlar var bu ülkede. Yarın sandık kurulacak olmaz değil gelecek bu sandık. Sizden tek isteğim sandığa giderken elinizi vicdanınıza koyarak oy kullanın kardeşim. Benim sorumluluğum var doğru ama sizin de sorumluluğunuz var. Seçeni ben seçmiyorum sizde seçiyorsunuz, sadece ben oy kullanmıyorum sizde oy kullanıyorsunuz. Ahlaktan yana, temiz siyasetten yana, alın terinden yana, istihdamdan yana, üretimden yana, ihracattan yana onlardan yana oy kullanmalıyız. 


Bakın şunu da rahatlıkla söyleyin. Eğer bir ülkeyi yöneten kişinin malvarlığı dolayısıyla egemen gücün lideri tarafından tehdit ediliyor ve karşılığında ses çıkarmıyorsa burada bir sorunumuz var demektir. Bunu Samsun olduğu için söylüyorum. Cümlelerimin başında ne dedim? Samsun dedim. Milli Kurtuluş Savaşının en önemli kentlerinden birisidir dedim. Bana söyler misiniz hangi devlet başkanı Türkiye Cumhuriyeti tarihinde malvarlığı dolayısıyla tehdit edildi? Özal mı? Hayır. Süleyman Demirel mi? Hayır. İnönü mü? Hayır. Atatürk mü? Hayır. Tansu Çiller mi? Hayır. Kimse malvarlığından ötürü tehdit edilmedi. Şimdi açık ve söylüyorlar beni kızdırma malvarlığını dünyaya açıklarım diye ve tek cümle bile kurulmuyor. Açıklamazsan, araştırmazsan namertsiniz diyemiyor kimse. O zaman bir sorunumuz var. Her birinizin sorumluluğu da var. Beraber çözmek zorundayız demokratik yollarla. 


Ve sizden bir isteğim daha; sakın umutsuzluğa kapılmayın. Bu ülke güzel bir ülke, bu ülkenin insanları da çok güzel. Efendim bugüne kadar CHP iktidar olmadı eleştirisi de geliyor. Doğrudur. Kabahat vatandaşta değil kabahat bizde kardeşim. Sen vatandaşa gittin çayını, kahvesini içtin, derdini dinledin, ayağına gittin de sana oy mu vermedi? Oturdun Ankara’da tumturaklı laflar ettin niye oyumuz artmıyor. Artmaz kardeşim. Şimdi geziyorum mahalle mahalle, köy köy, sokak sokak. Esnaftı, kapıcıydı, apartman görevlisiydi, minibüs şoförüydü, taksi şoförüydü, kamyon şoförüydü, sanayiciydi, tüccardı, esnaftı her bir sosyal kimliğin sorunlarına eğiliyorum. O sorunları çözmek benim boynumun borcudur. Biz millet ittifakı olarak bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz, bu ülkeye huzuru getireceğiz, bu ülkeye barışı getireceğiz, bu ülkeye üretimi getireceğiz. Bu ülkede siyasetçi nasıl hesap verir onun örneğini getireceğiz ve yeni bir süreci başlatacağız. Yeni bir süreç, ahlaklı bir süreç, adaletli bir süreç. Bu olmadığı takdirde devlette çürüme başlar. Liyakat önemlidir devlette, işi ehline vereceksin diyor. İşi ehline vermediğin takdirde olmaz orada savurganlık olur. Devlet yönetiminde partizanlık olmaz. Bakın Belediye Başkanımız burada kendilerine söylediğim şudur, Belediye Başkanı seçildiğin gün göğsündeki altı oku çıkaracaksın kardeşim.

Sen artık bütün o beldenin Belediye Başkanısın. Hiçbir vatandaş arasında oy verdi vermedi ayrım yapmadan herkesi kucaklayacaksın, herkese eşit davranacaksın. Eğer bir mahallede fakirler varsa oraya pozitif ayrımcılık yapacaksın ve senin bulunduğun, yönettiğin bir beldede bir çocuk yatağa aç giriyorsa o gece uyumayacaksın kardeşim o çocuğun önce karnını doyuracaksın. Bakın bizim devlet anlayışımız budur. Biz bunu Türkiye genelinde yapmak istiyoruz. İttifakın varlık nedeni de budur. Demokrasi, beraber, birlikte yeniden inşa edeceğiz, huzur içinde yaşayacağız. İnsanların siyasi görüşü farklı olabilir siz saygı duymak zorundasınız. İnsanlar sizi eleştirebilir saygı duymak zorundasınız. Akıl akıldan üstündür belki birisinin söylediği doğrudur sizin aklınıza gelmemiştir vatandaş eleştirirken oradan ders çıkarırsınız. Demek ki bir yanlışım var dersiniz. Her ağzını açanı yakalayıp hapse atarsanız orada demokrasi olmaz, düşünce özgürlüğü olmaz. Bunların sağlanması lazım. 


Efendim şimdi yerime oturacağım sizler soru soracaksınız. Öyle galiba değil mi? Soru soracaksınız. Sizden isteğim, ya acaba şu soruyu sorsam Genel Başkanı üzer miyim? Üzmezsiniz sorun aklınıza gelen her soruyu. Acaba şu soru da Genel Başkana sorulur mu? Rahatlıkla sorun cevap vereceğim hepsine. Ama şundan emin olmanızı isterim, hepsine samimi olarak cevap vereceğim. Bizim artık oturup bir helalleşmemiz lazım. Gidişten bende rahatsızım sizde rahatsızsınız. Oturup bir helalleşelim. Bu memleket hepimizin memleketi, bayrak hepimizin bayrağı. Şunu da ifade edeyim, bayrak ve vatan konusu bizim kırmızı çizgimizdir. Bayrak ve vatan konusunda sorunu olmayan herkesin başımızın üstünde yeri vardır gelsin kardeşim oturup konuşuruz. Olaya böyle bakıyoruz, böyle değerlendiriyoruz. Dolayısıyla sorularınızı da bekliyorum arzu ettiğiniz soruları sorabilirsiniz. Dediğim gibi üzülmem tam tersine sevinirim ve var olan kafanızda sorular, sorunlar CHP’ye yönelik varsa onları da rahatlıkla ifade edebilirsiniz. 


Hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Bu arada Samsun Sporun 56. yılı. Bir dönem süper ligdeydi Samsun Spor. Fakat sahipsiz kaldı. Anadolu’ya spor Samsun Spor gibi takımlar aracığıyla geliyor. Dolayısıyla Samsunluların da Samsun Spora sahip çıkmasını istiyoruz. Spora sahip çıkmak ne anlama geliyor biliyor musunuz? Gençlerin bir anlamda kötü alışkanlıklardan kurtulması anlamına geliyor. Uyuşturucunun ne kadar yaygınlaştığını biliyor musunuz? Türkiye’nin uyuşturucuda önemli bir merkez haline getirildiğini biliyor musunuz? Kocaeli Dilovası’nda yakalanan, Mersin limanında yakalanan kilolarca birisinde 600, diğerinde 400 kilo kokainin kimler tarafından getirildiğini ve yakalandıktan sonra savcılar tarafından soruşturma dahi açılmadığını biliyor musunuz? O savcıların soruşturma açmaması ne demektir biliyor musunuz? Arkamda siyasi güç var soruşturma açarsam başım belaya girer, soruşturma açmazsam ben daha ileriye terfi ederim diyor. Bu yapılardan Türkiye’yi kurtaracağız. temiz, güzel, adaletli, birbirini kucaklayan, farklı düşüncede, farklı görüşte, farklı siyasi partilerde olan arkadaşların birbirini kucakladığı güzel bir Türkiye’yi inşa edeceğiz. 
Bu umutlarla tekrar hepinize selamlar, saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum.