Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,Türkiye bu ekonomik buhrandan nasıl çıkar?

Buradan bütün yurttaşlarıma seslenmek isterim. Hiç kimsenin umutsuzluğa kapılma hakkı yoktur. Türkiye’de çözülemeyecek hiçbir sorun da yoktur. Her sorunu akılla, uygulamayla, bilgiyle, birikimle, deneyimle çözmek mümkündür. Önyargılarımızdan arınarak, var olan sorunların üzerine eğilerek, sorunların kaynağına inerek sorunları çözebiliriz. Sorunlar sadece içerden kaynaklanan sorunlar değil. Türkiye’nin dışa açık ekonomisiyle birlikte sorunlar bir anlamda geniş boyutuyla önümüzde duruyor. Sorunun çözümünde önce bir stratejinizin olması lazım, ben hangi stratejiden yola çıkarsam sorunu çözebilirim diye. Çok boyutlu olduğunu söyledim. Turizminden sanayisine kadar, tarımından tutun esnafına kadar çok boyutlu olduğunu söyledim. O zaman biz öyle bir strateji belirleyelim ki; sorunu çözme açısından alacağımız her kararı, bu stratejinin içine yerleştirebilelim.

4 aşamalı bir strateji oluşturmak zorundayız.

Bunun birinci aşaması şu: Bu ülkede yaşayan herkes; ister doğu, ister batı, güney, kuzey, orta Anadolu, ne olursa olsun, hangi kimlikten, hangi siyasi görüşten, hangi inançtan olursa olsun, her vatandaşın önce ihtiyaç duyduğu bir şey var, can ve mal güvenliği. Bunun altını özenle çiziyorum. Can ve mal güvenliği ne demektir? Ben rahatlıkla yatırım yapabilirim, rahatlıkla hükümeti eleştirebilirim, rahatlıkla düşüncelerimi söyleyebilirim. Sivil toplum örgütü olarak, meslek kuruluşları olarak düşüncelerimizi rahatlıkla ifade edebiliriz. Bu ne demektir? Ben bunu söylediğim zaman asla zarar görmeyeceğim demektir. Malıma da zarar gelmeyecek, canıma da zarar gelmeyecek. Bunun yolu ne? Katıksız bir demokrasi, hukukun üstünlüğü, can ve mal güvenliği, yargının bağımsızlığı, medyanın özgürlüğü, bu birinci ayağımızdır. Stratejimizin birinci ayağı demek ki ülkede herkesin can ve mal güvenliği sağlanacak. Böylece yatırımcı önünü görecek, böylece yatırım yapacak, böylece uluslararası alanda rekabet edebilecek, bu güce ulaşabilecek ve çıkıp dünyanın hangi ülkesine giderse gitsin benim ülkemde demokrasi var diyecek. İstediğim yatırımı yaparım planlama çerçevesinde ve bunu hayata geçiririm.

İkinci aşamamız: Güzel, demokrasi geldi; bir sloganımız var ‘Üreten Türkiye’. Türkiye’nin üretmesi lazım, her alanda üretmesi lazım. Demokrasi varsa düşünce alanında da insanlar bilgi üretecekler; üniversiteler bilgi üretecek, üniversitelerden bir aykırı söz çıktığı zaman, vay sen bunu niye söyledin denmeyecek, onun düşüncesine saygı gösterilecek. Üretmek; her alanda, kültür alanında, sanat alanında, sanayide, tarımda, esnaf, hizmet, turizm sektörü… Her alanda Türkiye’nin üretmesi lazım. Demokrasiyle birlikte bir üretim seferberliği başlatmamız gerekiyor. Biz sanayiciye de, esnafa da, tarımcıya da, turizmciye de şunu söyleyeceğiz; senin demokratik bütün hakların var, her türlü eleştiriyi rahatlıkla bize yapabilirsiniz.

Buradan bütün KOBİ’lere, sanayicilere, çiftçilere, turizmcilere, esnafa hepsine sesleniyorum: Bize oy verin; bizi sevdiğiniz için değil, altını çiziyorum bizi sevdiğiniz için değil, iktidara geldiğimizde bizi rahatlıkla eleştirebileceğiniz için bize oy verin, derdinizi rahatlıkla ifade edebileceğiniz için bize oy verin. Kimsenin ağzına bant çekmeyeceğiz, herkes çıkacak düşüncesini söyleyecek, biz de yararlanacağız ondan.

Buhrandan çıkmak istiyorsak bunun yolu dediğim bu 4 ayaklı stratejiye hepimizin uymasıdır. Sanayici de buna uyacak; birlikte yapacağız biz bunu, çiftçi de yapacak, üretecek, bunu birlikte yapacağız.

Türkiye üretecek. Ama neyi üreteceğimiz konusunda da önemli bir konu var. Neyi üreteceğiz? Devlette liyakatin çökmesiyle beraber devletin temel kurumları da çöktü. Devlet Planlama dediğimiz bir kurum kalmadı. Kendi geleceğini planlamayan bir ülke olamaz. Özel sektörün dinamizmini esas alarak, ülkede sağlıklı, tutarlı yeni bir planlama hamlesi başlatmak zorundayız. En birikimli, en deneyimli arkadaşlar Planlama Örgütünde yer alacak, Türkiye’nin geleceği planlanacak.

Arkadaşlarımı bir hafta önce Türkiye’deki 81 ile gönderdim, her KOBİ’yle tek tek görüştüler. Gelen eleştirilerden birisi şu: Aynı konuda bulunduğumuz ilde çok sayıda fabrika var, hepimiz zarar ediyoruz. Demek ki planlama yok. Sağlıklı ve tutarlı bir planlama olması lazım ve bununla beraber Türkiye’nin katma değeri yüksek ürün üretme sürecini büyütmesi gerekiyor. Katma değeri yüksek ürün. Onun için üniversitenin bilgi üretmesi lazım. Bilgi bu açıdan çok önemli. Üniversitede hoca bilgiyi üretecek, sanayici de o bilgiyi esas alarak katma değeri yüksek ürün üretecek ve Türkiye dünyada söz sahibi olacak. Düşünün, Türkiye kökenli bir kişi gidiyor Almanya’da aşı buluyor ama o kişi Türkiye’de çalışabilirdi, Türkiye’de üretebilirdi. Eğer bu ülkede üniversiteyi bitirenlerin büyük bir kısmı geleceğini yurtdışında arıyorsa bunun tek sorumlusu var, o da siyaset kurumudur. Bakın çok açık, çok net söylüyorum. Siyaset kurumu topluma gerekli güveni vermedi. Vermek zorundayız. Devleti yönetmeye talipseniz bu güveni vermek zorundasınız. Biz bu güveni vermeye çalışıyoruz, bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum. Türkiye’nin üretmesi lazım, kimsenin aklına gelmezdi Türkiye’nin saman ithal edeceği. Türkiye kendi bölgesinde de, kendi coğrafyasında da dünyanın en güçlü ülkelerinden biri olmak zorundadır.

Stratejinin üçüncü ayağı… Birinci ayağımız herkesin can ve mal güvenliği, demokrasi, hukukun üstünlüğü. İkinci ayağımız üreten Türkiye. Her alanda üretecek Türkiye, çiftçiden tutun sanayiciye kadar her alanda üreteceğiz.

Üçüncüsü; yarattığımız katma değeri, oluşturduğumuz katma değeri yani yeni milli gelir artışını hakça paylaşacağız. Bu ülkede aç ve açıkta kimse kalmayacak. Herkesin işi olacak, herkesin aşı olacak. Güçlü bir sosyal devleti inşa etmek zorundayız. Stratejinin üçüncü ayağı bu, güçlü bir sosyal devleti inşa etmek zorundayız. Güçlü bir sosyal devletin inşasına çiftçi de katkıda bulunacak, işçi de katkıda bulunacak, emekli de katkıda bulunacak, hepimiz, sanayici de. Hep birlikte güçlü bir sosyal devleti inşa edeceğiz. Bu ne demektir? Türkiye’nin kendi içinde barışını sağlaması demektir. Var ya bizde meşhur bir söz, ‘Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar’. O zaman yapmamız gereken şu, katma değer üretiyorsak, gelirimizi artırıyorsak, hepimiz de oluşturulan paydadan hak almak zorundayız. Hepimiz emeğimizin karşılığını, alın terinin karşılığını almak zorundayız. Dolayısıyla güçlü bir sosyal devleti inşa etmek zorundayız. Aile Destekleri Sigortası bu bağlamda bizim yani Cumhuriyet Halk Partisinin önerdiği, Uluslararası Çalışma Örgütünün de kendi raporlarında yer alan ve Türkiye’de uygulanması halinde hiç kimsenin aç ve açıkta kalmayacağı bir düzeni oluşturacağız, oluşturmak zorundayız. Bununla yapacağız, bu süreçte yapacağız bunu. Güçlü bir sosyal devlet. O zaman toplumsal barışımızı büyük ölçüde sağlamış oluruz.

Can ve mal güvenliğini sağladık, demokrasiyi getirdik, Türkiye’de bir üretim hamlesi başlattık. Sağlıklı bir planlamayla kaynakların nerelerde kullanılacağı önceden belirlenecek, o planlama çerçevesinde insanlar koşturarak yatırım yapacaklar, sanayici bütün riski üstlenecek, üretecek, ülkesine döviz getirecek, kazanacak, tarım aynı şekilde olacak, turizm sektörü yani hizmetler sektörü aynı şekilde olacak. Güçlü bir sosyal devleti inşa edeceğiz, gelir hakça paylaşılacak, kişi başına gelir yükselecek, kimse gidip bir başkasına el avuç açmayacak. Sosyal devlet kendi vatandaşına sahip çıkacak.

Bunun sürdürülebilirliği, dördüncü unsur sürdürülebilirlik. Demokrasi süratle gelişen bir kavram, demokrasiyi de büyüteceksiniz. Dünyada demokrasi hamleleri geliştikçe kanun devletiydi değil mi bir ara? Şimdi kanun devleti demiyoruz ne diyoruz? Hukuk devleti diyoruz. Kanunun üstünde vicdani kanaati üstüne koyuyoruz bunun. Kimsenin haksızlığa uğramamasını istiyoruz. Demek ki bunun sürdürülebilirliği önemli. Ekonomi, süratle değişiyor, süratle gelişiyor. Demek ki ne yapacağız? 5 yıllık planlar, 8 yıllık planlar bunların hiçbir önemi yok. Türkiye Cumhuriyeti devletinin en az 25 yıllık, 30 yıllık, 40 yıllık, 50 yıllık planlar yapması gerekiyor. Eğer insanoğlu tekerleği 1 milyon yılda bulmuşsa ve bugün her saniyede birden fazla buluş varsa, Türkiye Cumhuriyeti bürokrasisinin ve ona yön verecek olan siyaset kurumunun 50 yıllık, 100 yıllık planları belirlemesi lazım. Nereye gidiyor dünya ve biz nereye gideceğiz? Bunun adı sürdürülebilirliktir.

Bakın buradan bütün iş dünyasına sesleniyorum. Sizin dinamizminizi en iyi ben biliyorum, arkadaşlarım biliyorlar. Bizim Ekonomi Masasında sanayici var mı? Var. Turizmci var mı? Var. Esnafımız var mı? Var. Çiftçimiz var mı, fiilen çiftçilik yapanımız var mı? Var. Akademisyen, akademik dünyadan gelen arkadaşımız var mı? Var. Eski bürokratlar var mı? Var. Hazine Müsteşarlığı yapan, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı yapan, Gelir İdaresi Başkanlığı yapan ve Türkiye’yi en büyük ekonomik krizden çıkaran kadrolar bizde. Bizim sorunumuz ne, onu da açık yüreklilikle ifade edeyim. Cumhuriyet Halk Partisinin sorunu ne? Cumhuriyet Halk Partisinin sorunu yaratılmış olan bir algı. ‘Efendim CHP gelirse memleketi yönetir mi?’ Hiç kimsenin endişesi olmasın, Türkiye Cumhuriyeti Devletini bizden daha iyi yönetecek ikinci bir kadro yoktur. Bunu da gayet açık, gayet net söylüyorum. İğneden ipliğe bu ülkede ne oluyorsa biliyoruz. Önlemler akılla alınır, bilgiyle alınır, birikimle alınır, deneyimle alınır önlemler. Özel sektörün önündeki bütün engelleri kaldırın Türkiye’yi uçururlar. Kendisine Türkiye’de alan bulamayan Bulgaristan’a gidiyor, Macaristan’a gidiyor, Almanya’ya gidiyor. Neden o iş dünyasının saygın insanına Türkiye’de alan açmıyorsunuz, neden korkutuyorsunuz?

Ekonomi Masası daha önceden oluşturmuştuk ama var olan ya da yaşadığımız pek çok sorun nedeniyle illere gidemediler. Ama baktık ki bu sorun devam edecek, pandemi süreci, dolayısıyla illere gitmek zorundayız, sanayicilerle, iş dünyasıyla, organize sanayi bölgesinin saygıdeğer yöneticileriyle, turizmcilerle, çiftçilerle, esnafla bir araya gelmek zorundayız. KOBİ’lere 81 ile milletvekili arkadaşlarımızı gönderdik. Ondan önce 81 ile esnaflarla konuşsun diye yeni milletvekili arkadaşlarımızı gönderdik. Önümüzdeki günlerde çiftçilerle görüşmek üzere yine 81 ile milletvekili arkadaşlarımızı göndereceğiz.

Şimdi ben burada kısaca keseyim. İki arkadaşımız; Sayın İbrahim Kahveci ve Sayın Ozan Gündoğdu bize soru soracaklar. Ne soracaklarını ben bilmiyorum. Ama ben iki arkadaşımdan özellikle istirham ediyorum; cep telefonlarınızı mı açarsınız, başka bir şey mi olur hangi soru aklınıza gelirse - bakın bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum - ekonomi konusunda hangi soru ister iş dünyasından, ister tarım dünyasından, ister hizmetler sektörü dünyasından hangi soru yöneltilirse size şunu da sorun diye, bütün sorulara açık olduğumuzu ifade etmek isterim. Çünkü şunu da iddialı bir şekilde ifade ediyorum. Cevabını veremeyeceğimiz hiçbir soru yoktur. Çözemeyeceğimiz hiçbir sorun da yoktur. Her sorun önemlidir ama her sorunun çözümü vardır. Ekonomide her sorunun çözümü vardır. Bunu nereden biliyoruz? Bilgiyle biliyoruz, birikimle biliyoruz, deneyimle biliyoruz. Alanda çalışan, bizzat hayatın içinde olan arkadaşların çabalarıyla biliyoruz, emekleriyle biliyoruz. Bu çerçevede sorunları çözeceğiz.

Sayın Kahveci burada bitireyim istersen. Politikacıya söz verirseniz bu sözün arkası gelmez, en iyisi siz soruları sorun, biz de yanıt vermeye çalışalım.dedi