MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli grup toplantısında yaptığı konuşmada, partimizin Merkez Yönetim Kurulu ile Merkez Disiplin Kurulu’nun ortak toplantısını gerçekleşirdik.Türkiye’mizi yakından alakadar eden iç ve dış gelişmeleri dikkatle, dirayetle ve tüm boyutlarıyla ele aldık.Aynı zamanda partimizin önümüzdeki süreçte yapacağı siyasi çalışmaları, takip ve temin edeceği stratejileri ana hatlarıyla gözden geçirdik.Milliyetçi Hareket Partisi sahadadır, kafadadır, kalptedir, milli kaderin taşıyıcı ve tahkim edici siyaset omurgasıdır.Taşıdığı sorumlulukların fevkinde onurlu bir mücadelenin tarafıdır.Özellikle ifade etmek istiyorum ki, Biz çıkarlarımızın değil ülkülerimizin peşindeyiz.Biz ikbalimizin değil istikbalimizin derdindeyiz.Biz yalanın değil hakikatin izindeyiz.Halkın yanındayız, hakkın yanındayız, hakkaniyetin yanındayız, helalin safındayız.Tıpkı bir bayrak gibi haramın karşındayız, hıyanetin karşısındayız, hainlerin karşısındayız, habis emellerin karşı cephesindeyiz.

Biz kula kulluğu reddeden inanmış bir vicdana sahibiz.Eğilmez başımızla, teslim olmaz mizacımızla milletimizin hizmetkârıyız.Milliyetçi Hareket Partisi’nin siyaseti Türk tarihinin selamıdır, Türk kültürünün seslenişidir, Türk milletinin gıpta edilen seciyesidir.Siyaseti hizmet yarışı yerine hezimet rekabetine, zillet parkuruna dönüştürenler bizi anlayamaz, anlasalar bile anlatmaya takatleri yetemez.Yalanı ve riyayı siyaset zennedenler yıkımı da marifet görenlerdir.Bizim anlayışımıza göre siyaset bir meziyet, bir mecburiyet, bir meşruiyet, bir meftuniyet, bir mensubiyet olmasının yanı sıra, insana hizmetin, milli iradeye faziletle, fiiliyatla, fikriyatla hassasiyet ve hürmet göstermenin cümlesidir.Bu cümleden mahrum olanların siyasetleri kötüdür, kötürümdür, köhnedir.Aklın rehberliğinde, milli ve manevi değerler ekseninde, somut gerçekteki düğümlerin çözülmesi ya da sorunların sürüklediği çıkmazlardan kurtulabilme becerisi bize göre siyasettir.

Siyasetin doğru olması kadar, bu siyaseti tatbik ve tevzi edecek zamanlamanın da doğru olması lazımdır.Doğru siyasetin yanlış zamanda tezahürü veya yanlış siyasetin doğru zamanda tecellisi herhangi bir etki ve sonuç doğurmayacaktır.Milliyetçi Hareket Partisi bugüne kadar siyasette zamanlama yanlışına düşmemiş, millete rağmen bir siyaset tercihine heves etmemiştir.Bu itibarla ara rejim özlemi duyanlar, demokrasiye silah çekenler, vesayetçi mihraklar bize yabancı ve uzaktır.Hiç kuşkusuz milli ve demokratik ilkeler neyi gerektiriyorsa yaptığımız ve bundan sonra da yapacağımız odur.Bizim kulislerin ateşinde kaynatılan dedikodu aşına karnımız toktur.Karanlık lobilerin telkinlerine, menfaat gruplarının tekliflerine kapımız sürgülüdür.Son günlerde Cumhur İttifakı’nı hedef alan alçak kampanyalara tamamıyla kulağımız tıkalı, gözümüz de gönlümüz de kapalıdır.

Şirret niyetlerinin esiri olanlar ne derse desin, Cumhur İttifakı dünden daha güçlü bir şekilde ayaktadır, Türkiye için, Türk milleti için, istiklal ve istikbal haklarımız için varlık ve birliğini kararlılıkla muhafaza etmektedir.Cumhur İttifakı, Kuvayı Milliye ruhudur.Cumhur İttifakı, Milli Mücadele şuurudur.Cumhur İttifakı, felahı vatan ufkudur.Cumhur İttifakı, bizatihi Türk milletinin duruşudur.Bu duruş icazetli bir duruş değildir.Bu duruş ipotekli bir duruş da değildir.

Bastığımız yer sağlam, baktığımız yer saadettir.

Merhum vatan şairimiz Akif’in dediği gibi;

Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa,

Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,

Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar,

Taşıp da kaplasa afakı bir kızıl sarsa,

Değil mi cephemizin sinesinde iman bir,

Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir,

Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,

Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz.

Akıllarınca ittifakımızda çatlak arayanlar, her konuyu çarpıtanlar bundan sonra da yollarda nal toplamaya devam edeceklerdir.Cumhur İttifakı camdan yapılmış vitrin süsü bir vazo değildir ki çatlasın, dağılsın.Türk milletinin ruh kökünden doğan erdemli bir ittifakın çatlaması değil, çekemeyenleri, Türkiye’nin önünü kesmek için faal halde olan mihrakları çatır çatır çatlatması doğaldır, olan da budur.Biz siyasetin çuvalı patlamamak olduğunu söylemiştik, aynı noktadayız, aynı görüşteyiz.Cumhur İttifakı’nın gıyabında polemik şantiyesi kuranların, yalan çarkı inşa edenlerin asıl gayesi Türkiye’nin tökezlemesi, iki gün sonra beşinci yıl dönümünü idrak edeceğimiz 15 Temmuz FETÖ işgal girişiminin rövanşının alınmasıdır.

Çünkü beş yıldır uykuları kaçmıştır.

Çünkü beş yıldır dirilen ve yükselen bir Türkiye gerçeği karşılarındadır.

Cumhur İttifakı sipariş üzerine kurulmadı.

Pazarlık usulüyle, koltuk sevdasıyla, para pul kaygısıyla vasat bulmadı.

Cumhur İttifakı, dini kisveye bürünen FETÖ’cülere karşı meydanlarda, köprülerde, yol ağızlarında, havaalanlarında, caddelerde, sokaklarda, kısaca vatanın her karışında ya istiklal ya ölüm inancıyla teşekkül etti.

7 Ağustos Yenikapı kucaklaşmasıyla yol haritasını çizdi.

Adam gibi adam olamayanlar bu gerçekleri asla kavrayamaz.

Ahlaken bunalım geçirenler bu milli ve tarihi tutumu hayatta algılayamaz.

Diyor ya Akif;

Adam mısın: Ebediyyen cihanda hürsün, gez;

Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.

Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere;

Küfür savurma boyun kestiğin semercilere.

Bizi hiç kimse yular takıp sürükleyemez.

Bizi hiç kimse esaret altına alıp köle muamelesi yapamaz.

Buna cüret edenlerin santim santim alınlarını karışlarız, heveslerini de kursaklarında bırakırız.

Değerli Milletvekilleri,

15 Temmuz; inancın, işgale karşı kahramanca direnişidir.

15 Temmuz; salaların vicdanlarda oluşturduğu inşirahtır.

15 Temmuz; milli birlik ve dayanışma hissiyatıyla Türkiye’nin dibi zehirli haşeratlarla dolu karanlık bir uçurumun kıyısından çekip alındığı tarihtir.

15 Temmuz, bu nedenlerle Demokrasi ve Milli Birlik Günü’dür.

Elbette bu gün Türkiye için aynı zamanda bir eşik, aynı zamanda bir dönüm noktasıdır.

Yıllarca TSK’ya yasa dışı yollarla sirayet eden FETÖ’cüler, en sonunda Türk milletine silah doğrultmuş, mermi ve bomba yağdırmışlardır.

Bir defa şu gerçeği yalın bir dille netleştirmemiz gerekmektedir:

15 Temmuz FETÖ kalkışmasına karışan kim varsa, bu hain teşebbüse kim ortak olmuşsa; ismi, unvanı, mevki ne olursa olsun Türk askeri değildir, asla da olmamıştır.

Türk askeri şereflidir, Türk askeri onur sahibidir; vatan ve millet sevgisinin bedelini de gerektiği zaman canıyla, kanıyla ödemektedir.

Dışı vaiz, içi vandal olan bir terörist, Türkiye düşmanlığı konusunda eğitilmiş, şakirtleri maklube yiyerek, ışık evleri ismiyle açılan karanlık meskenlerde örgütlenerek melanet gergefinde vatana ihaneti dokumuşlardır.

FETÖ’cü teröristler üçüncü bin yılda Asya’nın Hıristiyanlaştırılmasına hizmetle görevlendirilmiş, Kürdistan’ın doğumunu hızlandırmak için tembihlenmiş insanlığın ve inancımızın silinmeyecek yüz karalarıdır.

Kim hangi karanlık senaryodan ilhamını alırsa alsın, üzerinde yaşadığımız vatan toprakları tarih boyunca Türk milletinin kanıyla mühürlenmiştir.

Mensubu olduğumuz, imrenilecek bir kaynaşma ve kucaklaşma zirvesi olan aziz milletimiz asırlardan beri bağımsızlık onuruna düşkün, egemenlik haklarına bağlı halde var olagelmiştir.

Bu tarihi gerçeği hem öveceğiz, hem bununla övüneceğiz, hem de milli ömre kast etmek için pusuya yatan cinayet şebekelerini doğduklarına doğacaklarına bin pişman edeceğiz.

Kardeşçe yaşayacağız, birbirimize saygı duyup hoşgörü ve uzlaşmayı her daim canlı tutacağız.

Bizim bizden başka dostumuz yoktur.

Bunu bilecek ve hatırımızdan çıkarmayacağız.

Bakınız, 15 Temmuz darbe teşebbüsüne batılı ülkeler kesin bir tepki koymamışlardır.

15 Temmuz hain teşebbüsünün dış bağlantıları konusunda yaygın söylenti ve yorumlar aslında malumun bir nevi ilanı, saklanmak istenen ilişki ağlarının ifşasıdır.

Bu darbe mekaniğinin arkasında Türkiye’ye kin ve nefret besleyen odakların olduğu artık tartışma götürmeyen bir gerçektir.

FETÖ’yle kıran kırana bir mücadele yapılıyorsa da, bu terör örgütünü eğiten, yöneten, yönlendiren, teşvik eden, hedef gösteren zalimlerle yüzleşme ve hesaplaşma sağlanmadan tehditlerin geçtiğini, bir daha 15 Temmuz benzeri felaketlerin yaşanmayacağını söylemek aklı ve mantık işi değildir.

Lütfen dikkat ediniz, 15 Temmuz’un sis bulutu henüz dağılmamıştır.

Çünkü ihanet ve işgal planlarının merkez üssü hala aktiftir.

Kripto damar henüz kurumamıştır.

FETÖ elebaşları ABD’de ve Avrupa ülkelerinde cirit atmaktadır.

Demokrasi, hukuk, insan hakları ve özgürlük konularında mangalda kül bırakmayan, ama bu değerlerden de zerre miskal nasiplenmedikleri açıkta olan kuşkulu ülkeler darbecilere sahip çıkmaktadır, teröristlere kol kanat germektedir, katilleri besleyip doyurmaktadır.

Bu olacak iş midir?

Bu durum makul ve maruz görülecek bir hal midir?

Pensilvanya’daki terör inleri dağıtılmadıktan, teröristbaşı Gülen ve çetesi Türk adaleti önünde hesap vermedikten sonra milli yüreklerdeki alev sönmeyecek, Türk milleti rahat bir nefes alamayacaktır.

İmralı canisi başına nasıl çuval geçirilip Türkiye getirilmişse, Fetullah Gülen de aynı şekilde derdest edilip ülkemize getirilmelidir.

Başka çare yoktur, başka çözüm yoktur, başka seçenek yoktur, ihanetin bedeli başka türlü ödenmiş olmayacaktır.

Eğer ABD, FETÖ’yü Türkiye aleyhine imal etmemişse, Fetullah Gülen’i derhal Türkiye’ye iade etmelidir.

Bunu müttefiklik hukukuna saygı gereği yapmak zorundadır.

Bu tarihi görevi terörizmle mücadeleye destek vermek, nerede durduğunu ispat etmek için yerine getirmekle mükelleftir.

251 şehidimizin dökülen kanları hala yerdedir.

2 bin 194 gazimizin sorulacak hesabı da mahşere bırakılamayacaktır.

Maalesef, ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin FETÖ’ye karşı müşfik ve mübeyyiz tavrın aynısını Türkiye’deki bazı siyasi partilerde de görmek mümkündür.

Bunlarda birisi olan İP Başkanı FETÖ’cüleri kast ederek, “bütün ağababaları uçup gitti, ne kadar gariban varsa içeride” diyecek kadar ucube ve ilkesiz bir değerlendirme yapabilmiştir.

Bu şahsın gariban dedikleri 15 Temmuz kalkışmasını idare eden cuntacılardır, Gazi Meclis’i bombalayan şerefsizlerdir, vatandaşlarımızın üzerine bomba atan canilerdir, soruları çalan hırsızlardır, kumpasçı polislerdir, kalemini ve vicdanını satan savcı ve hâkimlerdir.

İçerdekiler gariban değil, casustur, haindir, katildir, emperyalizmin kanlı tetikçileridir.

Bu ağır kusurlu ve sorumsuz zihniyet garibanı bilmesek bize yutturacak, garibanı tanımasak gerçekleri temelinden çarpıtmış olacak.

CHP yönetimine göre 15 Temmuz tiyatrodur, masaldır, düzmecedir.

Asıl darbe ise 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL’dir.

15 Temmuz gecesi vatanı işgal etmek isteyen teröristler neyse, bu barbarlığa, bu düşmanlığa tiyatro diyenler aynısıdır.

CHP ile İP, HDP’nin yörüngesine sabitlenmenin yanı sıra PKK’nın çizgisine taşınmışlar, FETÖ’yle de tek yumurta ikizi haline gelmişlerdir.

Bunlar zulme payanda olmuşlardır.

Bunlar hıyanete göz yummuşlar, olur vermişlerdir.

Bunlar Türkiye’nin değil, muhasım çevrelerin hizasında toplanmışlardır.

CHP, sözde OHAL mağdurlarını devamlı istismarla vakit geçirmektedir.

Bizim gerçek mağdurlara diyecek bir sözümüz yoktur.

Onların hak ve hukukunu her fırsatta savunduğumuz ortadadır.

Partimize yapılan müracaatları aynısıyla hükümetle paylaştığımız da bilinmektedir.

Ancak mağdurlarla, mahvımızın projesine piyonluk yapanları mutlaka tefrik etmek şarttır.

CHP’ye tutunmuş işbirlikçiler, bu ayrıma en ufak bir itina ve ihtimam göstermeden sözde KHK mağdurlarının tümüne yalan yanlış pek çok ifadeyle destek vermektedir.

Diyorlar ki, ötekileştirme ve kıyım hikayesi.

Diyorlar ki, haksızlık, hukuksuzluk, ihraç gerekçeleri soyut delillere dayanıyor.

Diyorlar ki, mağdurların işe iade talepleri muktedirlerin buzdolabında bekletiliyor.

CHP emperyalizmin dolmuşuna binmiş, sonu ve sonucu fecaatlerle bezenmiş melanet yolculuğuna çoktan çıkmıştır.

Bu CHP yönetimi, Milli Mücadele yıllarında görev almış olsaydı, biliniz ki, yedi düvele mağdur, yedi başlı ejderhaya mazlum muamelesi yapar, vatanı da onursuz şekilde devrederdi.

Kılıçdaroğlu, yalan ve iftira kampanyasına her gün bir yenisini eklemektedir.

Biz onu dinlerken utanıyoruz, ama o konuşurken utanmıyor.

Biz onu dinlerken pes doğrusu diyoruz, ama o pişkinliğe devam ediyor.

Dün bir gazeteye vermiş olduğu beyanatta demiş ki, “Bahçeli, bütün bürokratik kadrolarını bu vesileyle devlete yerleştiriyor.”

Bazı müflis köşe yazarları, bazı münafık yorumcular, bizi FETÖ’yle bir tutacak kadar namus ve şeref değerlerinden uzaklaşmışlardır.

Öncelikle şunu söylemek isterim ki, Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in vatanperver ve milletsever mensupları Türkiye’nin zencileri, itilmiş, kakılmış, dışlanmış insanları değildir.

Uğruna şehadeti bile göze aldığımız bu ülkeye liyakat ve ehliyet kriterlerine bağlı şekilde hizmet eden kardeşlerimizin hakkını savunmak bizim için haysiyet meselesidir.

Bundan taviz veremeyiz, buna duyarsız kalamayız.

Bizi devlete sızan karanlık örgütlerle bir tutmak, aynı görmek, bu suretle afişe etmeye ve fişlemeye çalışmak en adi cinayettir, en kati cehalettir, en alçak hıyanettir, en vahim günahkarlıktır.

12 Eylül sonrası, dava arkadaşlarımızın çile ve işkencelere maruz kalmaları, hatta idam edilmeleri karşısında devlete en küçük sitem bile etmedik.

Korktuğumuzdan değil, fikriyatımızın ve inancımızın gereğini yaptık.

Boğazımıza bağlanan yağlı urganlardan şikayet yerine, Allah’ın dediği olur dedik, devlet bizim, vatan bizim, millet biziz dedik, bir gül bahçesine girercesine şehadete yürüdük.

Devlet-i ebed müddet, millet-i ebed müddet kutlu bir geleceğe ulaşsın da, varsın olan bize olsun diye haykırdık.

Biz ölsek ne çıkar, yeter ki millet yaşasın, yeter ki devlet yaşasın, yeter ki şehit kanlarıyla sulanmış cennet vatanımız sonsuza kadar var olsun dedik.

Ey Kılıçdaroğlu, sana sesleniyorum; iddialarınla ilgili şayet bir bildiğin, bir tespitin var da açıklamıyorsan namerdin ağa babasısın.

Bizimle gönül bağı bulunan bir kardeşimizin hakkı olmayan bir göreve yükseltilmesiyle ilgili en küçük bilgi ve belgen var da deşifre etmiyorsan müfterinin en önde gidenisin.

Bizim kadrolaştığımızı, koltuk sevdasına kapıldığımızı iddia eden kokuşmuş yazar ve yorumcular, hodri meydan, bildiklerinizi kamuoyuyla paylaşmazsanız alçaksınız, ahlaksınız.

Cumhur İttifakı’nı harcı hasislikle değil, hasbilikle karılmıştır.

Biz hesabi davranmayız, karnımızdan konuşmayız.

Biliyoruz ki, kim nasıl bakıyorsa öyle görür.

Biz bakınca vatan görüyoruz, bayrak görüyoruz, asil bir milletin destansı mazisiyle mest eden istikbalini görüyoruz.

Sayın Kılıçdaroğlu, sen bakınca acaba ne görüyorsun?

Büyük Kürdistan’ı mı? Türkiye’nin işgalini mi? Yoksa aynadaki yansıman olan zilleti mi?

Unutma ki, baktığın yer aynı zamanda bittiğin yer olacaktır.

Değerli Arkadaşlarım,

Son günlerde manidar bir zamanlamayla başını kaldıran CHP’li bir sanatçı ve siyasetçi, katılmış olduğu bir televizyon programında, “bu Fetullah meselesinde benim ağzıma kimse FETÖ falan gibi o tabirleri takamaz.” diyerek asıl yüzünü sergilemiştir.

Bu çürümüş ve kibir kulesi şahıs, özellikle merhum Başbakan Bülent Ecevit’e çok ağır bühtanda bulunmuştur.

Bu bühtanı reddediyoruz, merhum Ecevit’in devlete ve millete bağlılığını tartışmak isteyenleri de Allah’a havale ediyoruz.

Güneş toplamakla meşhur bu kişinin, bir tek Kemal Kılıçdaroğlu’na laf etmediği, suizanda bulunmadığı, hakkında ileri geri konuşmadığı hepimizin yalın şekilde gördüğü bir gerçektir.

Demek ki, danışıklık dövüş bir siyaset planlaması sahnededir.

Önemli olan kimin ne söylediği değil, söyleyenin kimler tarafından konuşturulduğu, arkasında kimlerin durduğudur.

Hatırlarsanız, 29 Haziran 2021 tarihinde yapmış olduğumuz grup toplantısında, ABD’de kurulan Türk Demokrasi Projesi’nden bahsetmiştim.

Türk düşmanlarının, Türk Demokrasi Projesi şemsiyesi altında buluştuğunu ifade etmiştim.

Aynı günlerde de Kılıçdaroğlu, dostlarıyla birlikte Türkiye’ye demokrasi getireceğini açıklamıştı.

Şu ibretlik benzerliğe bakınız ki, yine o tarihlerde, aralarında Zülfü Livaneli’nin de yer aldığı 220 bileşenden müteşekkil sözde demokratik kurum ve kişiler tarafından çağrısı yapılan “Büyük Demokrasi Konferansı” toplanmış, hitamında da bildiri yayımlanmıştır.

ABD’de ortaya çıkan “Türk Demokrasi Projesi”nin senaristleri ne demişse, neyi önermişse, Türkiye’de toplanan lekeli “Büyük Demokrasi Konferansı” da aynılarını söylemiş ve teklif etmiştir.

Yani anlayacağınız her tarafımızdan içi boşaltılmış, sütunları kırılmış, boyası dökülmüş bir demokrasi kuşatması altındayız.

22 Haziran 2021 tarihli grup toplantımızda ise hedefleri itibariyle birbiriyle bağ ve bağlantısı aşikar olan dört uluslararası süreç ve zirveye dikkat çekmiştim.

Bilhassa NATO’nun 2030 Vizyon Belgesi’ne yapılan atıf kapsamında, ittifakın siyasi boyutunun önümüzdeki süreçte güçlendirileceği, yolsuzlukla mücadelenin NATO için önem taşıdığı, nihayetinde demokrasinin destekleneceği kararını ifade etmiştim.

Bu süreçlerin ardından yapılan açıklamaların hepsi tek merkezden kaleme alınmış gibidir. Ve hedef ülke Türkiye’dir.

Çözüm süreciyle ilgili asılsız ve tehlikeli söylentilerin arka planında da bunlar vardır.

Hiç kimse niyet okuyuculuğu yapmasın, harman yeri dişlemesin, buzağıyı yanlış yerde aramasın.

Serok Ahmet fitneyi bıraksın, buradan kendisini doyuracak ekmek çıkmayacaktır.

Onun serokluğu bölücülüğün umududur, terör örgütünün taltifidir, Türkiye’nin temellerini dinamitlemenin şifresidir.

Edepsizce bizi Kürt ve Kürtçe düşmanı gösteren Serok Ahmet gafletin pençesindedir, tarihte Bizans işbirlikçisi olarak anılan Haris İbn Cabela’nın tıpkısının aynısıyla fotokopisidir ve iftiracının daniskasıdır.

Serok Ahmet zillet çamurunun içinde çırpınmaktadır.

Görüyoruz ki, siyasette zillet ittifakına melanet bir rol biçilmiş, takviye güç olarak bölücü ve yıkıcı unsurlar öne çıkarılmış, dış destek olarak uluslararası platformlar ve husumetle temellenen sivil toplum kuruluşları sürece dahil edilmiştir.

Erken seçim dayatması yalnızca CHP’nin, yalnızca İP’in, yalnızca HDP’nin talebi değil, ortak paydaları Türk ve Türkiye düşmanlığı olan çevrelerin baskı ve dayatması olarak belirginlik kazanmıştır.

Aziz milletim, değerli vatandaşlarım, muhterem dava arkadaşlarım, bir vehimle söylemiyorum, fakat şu gerçeklerin özellikle anlaşılmasını rica ediyorum; oyun içinde oyun vardır, ihanet içinde ihanet sivrilmektedir, demokrasi paravanı altında Türkiye’nin sırtını yere getirme stratejisi kontrollü şekilde ilerletilmektedir.

ABD’deki John Bolton, Türkiye’deki çetesine demokrasi konferansı düzenlettirmiştir.

Kim, kiminle yürüyor belli olmuştur.

Dönme dolaplar dönüp duruyor, ancak haktan ve hakikatten yana bakanlar ise muhalefete yüklenen kahredici rezil oyunu bozmak için vaktini ve saatini sabırla bekliyor.

Geçen hafta da, İzmir’de yine demokrasi temalı bir zillet gösterimi sahne almıştır.

Düzenlenen “Demokrasi için bir nefes” isimli mitingde CHP ve HDP yana yana gelmiş, emel ve eylem birlikteliği yapmışlardır.

HDP’nin bir eşbaşkanı, sanki çözüm arayan varmış gibi, çözüm için bebek katilinin üzerindeki tecridin kaldırılmasını istemiştir.

CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı da HDP’lilere seslenerek, “sonuna kadar omuz omuza çalışmaya devam edeceğiz” kararlılığını fütursuzca seslendirmiştir.

Hani ittifak yoktu?

Hani birlikte değillerdi?

Bal gibi, buz gibi CHP-HDP-İP ortaktır, ne var ki kimin cumhurbaşkanı adayı olacağı meselesi de aralarında ihtilaf yaratmıştır.

CHP’li bir genel başkan yardımcısının cumhurbaşkanı adayımız Kılıçdaroğlu’dur demesi, adaylık düşü kuran İP Başkanı’nı, HDP’nin müdahalesi olmadan aday belirlenmez diyen bölücü zihniyeti telaşlandırmıştır.

Zillet ittifakına tavsiyem, kimin aday olacağını öğrenmek istiyorlarsa ajanslarına sorsunlar, cevap alamazlarsa Biden’e ulaşsınlar, ya da Bolton’un son kararının ne olduğunu araştırsınlar.

Bunlar kendi öz iradeleriyle cumhurbaşkanı adayı belirleyemeyecek ölçüde akılları ve iradeleri rehinlidir.

Demokrasi Konferansı adıyla yeşeren zelil oluşumun sonuç bildirisinde, HDP’nin kapatılmasına karşı çıkılmış, demokratik bir program aracılığıyla mücadele edileceği duyurulmuştur.

8 Temmuz 2021 tarihinde de, Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda HDP’nin kapatılmasıyla ilgili hukuki süreç ideolojik önyargılarla ve tarafgir bir bakış açısıyla kınanmıştır.

Şu tuhaf ve iflah olmaz çelişkiye bakınız ki, AB içinde terörizmi kınamaktan uzak durmak bile parti kapatma nedeniyken, alenen teröre bulaşmış, terörizmin siyaset ayağı olmuş bölücü HDP’nin kapatılma girişimine peşin hükümlerle karşı çıkılmıştır.

Yargı bağımsızlığımızı çiğneyen ikiyüzlü Avrupa zihniyetinin HDP-PKK-FETÖ sevdası tam bir kepazeliktir.

Bu ayıplı bir karardır, bu rezil bir karardır, bu anti demokratik ve hukuksuz bir karardır.

Milliyetçi Hareket Partisi, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’yi kınayan açıklamasına rest çekmekte, meydan okumakta, kınama mesajını tüm gücüyle kınayıp âdeme mahkûm etmektedir.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Batının demokrasi ve medeniyet götürme maskesi altında bizim gibi ülkelere yönelik operasyonel faaliyetleri her devirde görülmüştür.

Fakat artık pandoranın kutusu açılmış, maskeler düşmüş, bütün emeller ortaya çıkmıştır.

Türkiye üçüncü yılını dolduran Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle karşısına çıkan musibetleri göğüsleyecek kuvvettedir.

Cumhur İttifakı’nın ahlaklı ve milli mücadelesinin öncülüğüyle sömürge akınlarını durduracak güç imkânlarına sahiptir.

Hiçbir ülke bize demokrasi dersi verecek kadar sicili temiz değildir.

Hele hele demokrasiyi kullanarak Türkiye’yi zillete düşürmeye and olsun hiç kimsenin takati yetmeyecektir.

Bileğimizi bükemeyecekler.

Boynumuzu eğemeyecekler.

Türkiye’yi geçemeyecekler, Türk milletini yenemeyecekler.

Fırat-Dicle su havzalarıyla, enerji ve petrol kaynakları üzerinden yürüyen güç ve şiddet dolu mücadelenin sonunda; Büyük Kürdistan ve Büyük İsrail hedeflerinin gerçekleşmesini ümit edenler muhakkak kaybedecekler.

TBMM’de geçen hafta kabul edilen 4’üncü yargı paketiyle hukukumuz çok daha güçlenecek, adalet çok daha perçinlenecektir.

Cumhur İttifakı geleceğe yürürken, ayak bağı olanlar demokratik yollarla kenara itilecektir.

Bunu Türk milleti başaracaktır.

Bu milletin yürüyüşünü durduramazlar.

Bu millete zemzem diye zehir içiremezler.

Bu milleti zillete mahkum edemezler.

Cumhur İttifakı güvencedir, Cumhur İttifakı milli bekanın burcu, düşmeyecek kalesidir.

Son olarak diyeceğim şunlardır:

TBMM bu hafta içinde çalışmalarına aksi bir durum olmadıktan sonra 1 Ekim’e kadar ara verecektir.

Ancak siyasette ara olmadığını, tatile yer bulunmadığını sizler gayet iyi bilmektesiniz.

Hepinizden beklentim, KOVİD-19 şartlarına dikkat ederek, kurallara harfiyen uyarak seçim bölgelerinizde her insanımıza ulaşmanızdır.

Her eli tutunuz, her haneye giriniz, ülkemizin üzerinde oynanan oyunları birer birer anlatınız.

Bahane istemiyorum, yılgınlık istemiyorum, oyalanma istemiyorum.

Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleri 2023 yılının Haziran ayında yapılacaktır.

Erken seçim yaygarası koparanları kendi hallerine terk edin, muhatap dahi almayın, varsın onlar kendi hayal dünyalarında seçim diye tuttursunlar, biz işimize bakalım, milletimize bakalım, ülkemize bakalım, Türkiye için üstlendiğimiz sorumlulukları harfiyen icra edelim.

Milliyetçi Hareket Partisi’ni küçümseyip kasti şekilde oy oranlarının düştüğünü söyleyenlere anyayı da konyayı da gösterelim.

Unutmayınız ki, birlikte başaracağız.

Tuzakları beraberce bozacağız.

2023 yılında lider ülke Türkiye’ye ulaşacağız.

El birliği yapacağız, güç birliği yapacağız, Türkiye’ye zırh olacağız.

Bu duygu ve düşüncelerle, 15 Temmuz’da şehit olan vatan evlatlarımıza, terörle mücadelede şehit düşen kahramanlarımıza, KOVİD-19 hastalığından dolayı hayatlarını kaybetmiş vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyorum.

Gazilerimize uzun ve sağlıklı bir ömür temenni ediyorum.

Şu anda tedavi altında olan tüm kardeşlerimize şifalar diliyorum.

Önümüzdeki hafta karşılayacağımız Mübarek Kurban Bayramı münasebetiyle, siz değerli milletvekili arkadaşlarımın, aziz milletimin ve Türk-İslam aleminin Kurban Bayramı’nı şimdiden kutluyorum.