CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Kumluca Expo 2022” Fuarına Katıldı. Buraya daha önce bir doğal afet nedeniyle gelmiştim, şimdi bir bayram havası içinde güzel bir organizasyon için aranızdayım. Dolayısıyla sizlere yürekten teşekkür ederim, beni bu kürsüye çıkarma nezaketini de gösterdiğiniz için.

Efendim Kumluca deyince aklımıza elbette ki domates gelecek, elbette ki tarım gelecek, elbette ki örtü altı tarım gelecek, elbette ki seralar gelecek. Dolayısıyla bu güzel doğanın, bu bereketli iklimin, toprağın besin vermesi, ürün vermesi, çalışanların alın teri dökmesi, alın terinin karşılığını alması, dolayısıyla kazanması hepimiz için kazançtır. Kazanan kişi sadece kendisi için kazanmaz ülkesi içinde kazanır. Kazanan kişi o parayı bir şekliyle harcayacaktır. Esnaf kazanır, sanayici kazanır. Zincire baktığınız zaman kişi kazandığı andan itibaren toplumun her kesimi kazanır ama kişi zarar ederse o zararı hep beraber çekeriz. O nedenle “köylü milletin efendisidir” demekle salt bir efendi sözcüğüne vurgu yapılmamıştır. Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyet’i kurduğu zaman tarımın ne kadar değerli olduğunu, yoksulluğun, açlığın hangi felaketlere yol açtığını, dolayısıyla üretimin ne kadar değerli olduğunu, özellikle tarımın bizim açımızdan, ülkemiz açısından ne kadar önemli olduğunu vurgulamak istemiştir. Ve şunu hepimiz artık kabul ediyoruz. Çiftçinin yüzü gülüyorsa herkesin yüzü güler. Çiftçinin yüzü gülmezse hiç kimse de rahat etmez. Şunun için ifade ediyorum bu cümleyi. Tarım artık stratejik sektördür. Pandemi gerçeği bize gösterdi ki, tarımı olmayan, tarımı gelişmemiş bir ülke bir şekliyle açlığa mahkum olabilir. Bir şekliyle gıda ürünlerini, temel ürünlerini dışarıdan getirmek zorunda kalabilir. Toprağımız var, güneşimiz var, suyumuz var, çalışkan insanlarımız var. O zaman şu soruyu sormak zorundayız neden biz buğdayı dışarıdan getiriyoruz, neden arpayı dışarıdan getiriyoruz, neden mercimeği dışarıdan getiriyoruz, neden pamuğu dışarıdan getiriyoruz, neden canlı hayvanı dışarıdan getiriyoruz, neden eti dışarıdan getiriyoruz? Bu soru temel bir sorudur ve bu soruyu bütün üreticilerin düşünmesi lazım. Değerlerimiz var evet, imkanımız var evet, bereketli topraklarımız var evet, çalışkan insanımız var evet. O zaman neden dışarıdan getiriyoruz, neden bir açlık kriziyle, bir yoksulluk kriziyle karşı karşıya kalıyoruz? Bunu hepinizin düşünmesini isterim.

Çözüm? Evet çözümü var. Çözümsüz bir sorun yoktur değerli arkadaşlarım. Her sorunun çözümü vardır. Sorunu nasıl çözersiniz? Bu temel bir sorudur sorunu nasıl çözersiniz? Sorunu çözmek istiyorsanız, sorunu çözmekte samimi iseniz sorunu yaşayanı dinleyeceksiniz, çiftçinin derdimi var; çağıracaksınız ziraat odalarını, başkanlarını çağıracaksınız. Hatta sadece çiftçiyi çağıracaksınız, üreticiyi çağıracaksınız kardeşim senin derdin nedir diyeceksiniz. Derdi dinleyeceksiniz ki çözüm üretesiniz. Masa başında sorun çözülmez. Alana ineceksiniz, vatandaşı dinleyeceksiniz, derdini dinleyeceksiniz. Sorunu öğreneceksiniz ki soruna neşter atasınız, çözebilesiniz. O nedenle söylerim, sorunu çözmek kolaydır ama sorunu çözmek için önce sorunun ne olduğunu bilmek lazım. Çiftçiyi dinledim, az önce başkanları da dinledim, belediye başkanlarımızı da dinledim elbette sorun var. Zamları sizde biliyorsunuz, bende biliyorum, gübreye yapılan zamları sizde biliyorsunuz bende biliyorum, naylona yapılan zamları sizde biliyorsunuz bende biliyorum. İlaca, gübreye, elektriğe bütün bunların hepsini biliyoruz zaten. Nasıl aşacağız biz bunları, nasıl çözeceğiz biz bunları? Çözümün adresi siyaset kurumudur onu da ifade edeyim. Başka bir yer değil çözümün adresi siyaset kurumudur. Siyaset çözecek bunu. Siyaset kurumu nasıl çözecek? Akılla çözecek, bilgiyle çözecek, birikimle çözecek, bunlarla çözecek. Sorunu yaşayanı dinleyecek ve sorunu çözecek. Zam yapıldı mı? Evet. İyi de bu ürünü alacak vatandaşın cebinde parası yoksa ürünü nasıl alacak? Sorun bir yumağa dönüşürse çözümü daha da zor olur. Sorunu başlangıçta tespit ederseniz sorunu kısa süre içinde çözersiniz ve sorun derinleşmez. Bunun yolu da planlamadır. Bir devletin planlama yapması lazım. Kim hangi ürünü ekecek. Biz tarımda nasıl bir planlama yapıyoruz? Planlamamız yok. Bakıyoruz bu sene soğan çok iyi, patates çok iyi hep beraber soğan, hep beraber patates ekiyoruz bir sene sonra bakıyoruz hep beraber iflas ettik. Oysa devletin havza bazlı planlama yapılması lazım. Burası domates mi evet diyecek ki, domates burada ekilecek, burada üretilecek ve buradan sadece Türkiye’ye değil dünyanın her tarafına buradan gidecek. Ürünün kalitesine özen gösterilecek. Konya ovası domates değil oraya buğday ekeceğiz, arpa ekeceğiz. Efendim Antalya’da pamuk vardı bir dönem pamuk ekeceğiz. Havza bazlı planlama yapılacak. Planlama yapılınca ne olur? Herkes üretir, herkes kazanır, herkes alın teri döker, herkes evine huzur içinde gider ve biz dışarıdan mal almayız tam tersine ürettiğimiz malı dünyanın bütün ülkelerine ihraç ederiz. Şu soruyu Allah aşkına kendi vicdanınızda bir ölçün tartın. Sanki Türkiye’de bütün araziler ekiliyor, hiç boş yer kalmadı, çalışacak insan yok, herkes çalışıyor biz gidiyoruz hep birlikte efendim işte Afrika’da arazi kiralıyoruz, Afrika’da ekeceğiz, Afrika’da üreteceğiz. Ya Türkiye? Bizim vatanımız değil mi, bizim bayrağımız yok mu, bu ülkede ekmeyecek miyiz, üretmeyecek miyiz, kazanmayacak mıyız? Bunun olması lazım.

İşin özeti şu; maliyet artı makul kâr eşittir taban fiyat. Tarımdaki sihirli formül budur. Çiftçinin maliyeti var mıdır? Var. Bir dönüm domatesin maliyeti bilinir mi? Bilinir. Maliyeti alacaksınız, üstüne makul bir kâr koyacaksınız, çağıracaksınız ziraat odasını, çağıracaksınız borsa başkanını kardeşim bu işin kârı nedir? Yüzde 10’dur, yüzde 12’dir, yüzde 15’tir kâr. Eşittir ne oldu? Makul kâr eşittir taban fiyat. Ve devlet şunu söyleyecek, iktidar şunu söyleyecek; kardeşim bunun üstünde malı satıyorsan, ihraç ediyorsan her türlü desteği vereceğim. Ama bunun altına indiği andan itibaren devlet olarak ben satın alacağım çünkü çiftçimin zarar etmesini istemiyorum diyecek. Bu olduğu takdirde hiçbir çiftçi zarar etmez. Bunun ziraat odaları, borsalar, ticaret sanayi odaları bütün örgütler tarafından bu formülün bilinmesi ve siyasi otoriteye bunun anlatılması lazım. Bu olduğu takdirde herkes rahat eder.

Efendim bir başka konuya geleyim. Domates üretiyorsunuz, bir ihtisas borsası kuruyorsunuz, bir hedefe kilitleniyorsunuz, Kumluca’nın domatesini sadece Türkiye’de değil dünyada tanıtmak istiyorsunuz. Organik domates üretiyorsunuz. Bu konuda Belediye Başkanlarımızın yaptığı çalışmalar çok önemli. Organik domates sadece Türkiye’de değil dünyanın her tarafında büyük talep görür ve daha iyi bir fiyata her zaman alıcı bulunabilir. Bunu yapıyorsunuz, ihracat yapıyorsunuz, malınızı satıyorsunuz ama daha çok Rusya’ya ve Ukrayna’ya diyelim. Şimdi orada savaş çıktı. Malınızı sattınız, büyük bir kısmını gönderdiniz, ihracatçımız alacağının yaklaşık 80 milyon dolarını alamadı. Şimdi burada iktidarın devreye girmesi lazım, üreticinin hakkını ve hukukunu koruması lazım. Arkadaşlar mal geldi mi geldi, gönderdik mi gönderdik, gümrüğü geçti mi geçti, tüketildi mi tüketildi, alındı mı alındı. O zaman 80 milyon dolarımı bana vereceksiniz. Kim? Hangi ülkeye ihraç etmişseniz o ülkenin siyasi otoriteleriyle oturup bu sorunu çözmek zorundasınız. Bu sorun çözüldüğü zaman ihracatçı memnun olacak, ihracatçı malı aldığı çiftçiye götürecek üreticiye hakkını teslim edecek. Eğer bu olmazsa birinci sorun çıkıyor.

İkinci sorun, güzel domatesleriniz var, dünya çapında domatesleriniz var, Ukrayna’ya da, Rusya’ya da ihraç ediyorsunuz, hatta üretim biraz daha artıyor ve talep de daha fazla artıyor bu da çok güzel. Ama eskiden paranızı dolar olarak alıyordunuz şimdi savaş nedeniyle dolar değil biz size ruble vereceğiz diyorlar. Ruble Amerikan doları karşısında giderek değer kaybediyor, değer kaybettiğini hepimiz biliyoruz. Onun değer kaybetmesi bir anlamda üreticinin de malının hakkını alamaması demektir. O zaman yapılması gereken ne? Makul bir parite üzerinden ihracatçının hakkının ödenmesi için siyasal iktidarın devreye girmesi ve buna uygun bir politikayı üretmesi lazım. Makul bir parite üzerinden. Bazı bankalar özellikle özel bankalar rubleyi alıyor çok daha düşük bir bedel karşılığında ihracatçıya parayı ödemek istiyor. İyi de kardeşim ben hakkımı istiyorum. Ürettiğimin malın değerini ben biliyorum, hakkını istiyorum diyor çiftçi. Onun verilmesi lazım. Bunun içinde Ukrayna’yla Rusya’yla ilişkilerin sürdürülmesi gerekiyor. Kamu bankaları, özel bankalar eğer sizin hakkınızı, hukukunuzu teslim edemiyorsa kamu bankalarının devreye girmesi lazım. Ziraat Bankasının devreye girmesi lazım. Adı ne Ziraat Bankası değil mi yani çiftçinin bankası. Kuruluş amacı bu muydu? Evet buydu. Çiftçi zorda mı? Evet çiftçi zorda. O zaman çiftçinin hakkını vermeniz lazım. Ziraat Bankasını devreye koymanız lazım. Bu da ikinci nokta. Bankaların devreye girip belli makul bir parite üzerinden çiftçinin hakkının ödenmesi gerekiyor.

Bir üçüncü sıkıntı var biliyorum. Bunlar çözülür mü, çözülmez mi bilmiyorum. İlişkilere bağlı, yapılacak çalışmalara bağlı. İhracatçı 80 milyon dolarını alamıyorsa çiftçiye bu parayı ödeyemeyecek nereden ödesin. Yapılması gereken üçüncü bir şey var. Ziraat Bankasının veya kamu bankalarının veya bütün bankaların devreye girerek üreticiye en az iki yıl faizsiz kredi açması lazım. Faizini almayacağım diyecek, sen kardeşim malını ürettin mi, evet ürettin, ihraç ettin mi evet ihraç ettim, alındı mı evet alındı ama zararını devlet olarak ben senin zarar etmeni istemiyorum çünkü zarar edersen seneye ekemeyeceksin. Sadece ihraç etmiyorsun iç piyasaya da veriyorsun. O zaman yapılması gereken ne? En az iki yıl faizsiz kredi açılması lazım en az iki yıl. Savaş uzun sürerse üçüncü yıl devreye girebilir. Böylece sosyal devlet, devlet olmanın gereğini yerine getirmiş olur. Yani kendi çiftçisini, yani kendi üreticisini, yani kendi domatesçisini, yani diyelim ki hangi alanda ne üretiyorsa onu ezdirmemiş olur, görevini yapmış olur. Devlet dediğiniz zaten budur. Sosyal devlet dediğiniz budur. Üreticinin yanında, alın terinin yanında, üretenin, emek harcayanın yanında duran devlete biz zaten sosyal devlet diyoruz. O nedenle anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen ilk 4 maddesinde Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik laik sosyal bir hukuk devletidir der. Sosyal devlete vurgu yapar. O nedenle sosyal devlet bizim açımızdan çok önemlidir. Böyle olması lazım.

Bakınız bize hep derlerdi ki, şu Ca Ha Pe var ya Ca Ha Pe… E ne olmuş? Hep eleştirirler. Bakın hepinizin huzurunda bu sorunun nasıl çözülmesi gerektiğini üç ayrı öneri getirerek kamuoyuyla paylaştım, sizlerle paylaştım. Sizin hakkınız nasıl savunulur. Söylediğim hiçbir şey havadan değil. Efendim diyebilirler ki, paramız yok. Hayır efendim bu bir siyasi tercihtir. Elin oğluna gelince dünyanın parasını veriyorsun, çiftçiye gelince niye vermiyorsun? Elin oğluna gelince dolar bazında garanti veriyorsun, birde vergiye tabi tutmayacağım diyorsun çiftçi hem üretiyor, hem vergi veriyor, ihracat yapıyor ülkeye dolar getiriyor. Daha ne istiyorsun sen? Kimi destekleyeceksin? Havadan para kazananı değil çiftçiyi, üreteni, alın teri dökeni kazandıracaksın. O kazandığı zaman hepsi güler. Söylüyorum çiftçi gülüyorsa hepimiz güleceğiz, hepimiz sevineceğiz. Baştan ne dedim? Tarım stratejik sektördür. Arabanız olmayabilir, buzdolabınız olmayabilir, çamaşır makinanız olmayabilir, evde koltuğunuzda olmayabilir ama günde üç sefer yemek yemek zorundasınız, karnınızı doyurmak zorundasınız. Karnımızı kim doyuracak? Üretici, çiftçi doyuracak. O zaman o stratejik sektördür ve o sektöre önem vermek lazım. Paramız yok diyecekler. Para var kardeşim. Çiftçinin hakkı var. Tarım kanunu madde 21 ne diyor? Diyor ki, her yıl çiftçiye milli gelirin en az yüzde 1’i oranında destek verilir. Verilebilir değil verilir diyor, vereceksin diyor. En az yüzde 1’ini vereceksin diyor. Bugüne kadar verilmedi. Çiftçinin iktidardan 211 milyar lira alacağı var. Bir daha ifade edeyim, en az 211 milyar lira çiftçinin alacağı var. Kardeşim çiftçi şimdi zor durumda mı? Evet. Zor durumda olmasının nedeni kendi iradesinin dışında gelişen bir olay mı? Evet. Ukrayna – Rusya savaşı mı? Evet. O savaşta her ülke kendi halkını koruyor sende kendi halkını koruyacaksın kardeşim. Senin görevinde o. Üreteni koruyacaksın, alın teri dökeni koruyacaksın. 211 milyar lira bugüne kadar ödenmedi, alacağı var fazla bir şey tutmaz 211 milyarın tamamını ödemene de gerek yok, hesabını kitabını yaparsın, paritede uğrayacağı zararın hesabını yaparsın, bu süre içerisinde eğer mal satılamazsa bir şekliyle başka ülkelere pazarlanamazsa satılamazsa sorun çıkarsa o sorunu çözersin. Devlet olarak sosyal devletin gereğini yaparsın ve sorunu da çözmüş olursun.

Efendim dedim ya, diyorlar ya hiç öneri gelmez bunlar hep eleştirirler diye. Sevgili Kumlucalı kardeşlerim şunu bilmenizi isterim, Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur, bütün sorunları çözülebilir. Akılla çözülür, bilgiyle çözülür, birikimle çözülür, istişareyle çözülür. İstişare çok önemlidir. Yani danışmak çok önemlidir. O nedenle sözlerime başlarken sorunu çözmek istiyorsanız çağırırsınız Kumluca’dan 5 kişiyi çağırırsınız, 5 tane çiftçiyi, üreticiyi çağırırsınız, ziraat odası başkanını çağırırsınız, borsa başkanını çağırırsınız ya sorun varmış arkadaş nedir bu sorun bana bir anlat nasıl çözülür senin aklında bir çözüm var mı onu da bana anlat dersiniz. Anlatırlar bütün bunların hepsini ve sorun çözülür.

Efendim fuarınız hayırlı uğurlu olsun. Bu fuarın Kumluca’ya bereket getirmesini isterim, huzur getirmesini isterim, dostluk getirmesini isterim, kardeşlik getirmesini isterim, Türkiye’nin bütün coğrafyasında güzel fuarların yapılmasını isterim. Çünkü fuar demek alın terinin sergilendiği yer demektir. Fuar demek çiftçinin ürettiği ürünlerin sergilendiği yer demektir. Fuar demek en azından biz çalışıyoruz ey dünya bunu bil demektir. Fuar demek özgüven demektir, ürettiğimi istediğim yerde arzu ettiğim fiyata satabilirim ve dünyanın her tarafından insanlar gelir bizim ürettiğimiz ürünlere talip olurlar demektir.

Dolayısıyla fuarı gerçekleştiren bütün başkanlara, desteğini veren belediye başkanlarımıza, saygıdeğer kaymakamımıza, siyasi partilerimizin temsilcileri var onlara, değerli milletvekili arkadaşlarıma, belediye başkanlarıma, hepinize yürekten teşekkür ederim. Hayırlı uğurlu olsun diyorum efendim, sağ olun, var olun.