İSTANBUL (AA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenen İslam Dünyası Anayasa Yargısı Konferansı Açılış Kongresi'ndeki konuşmasında, İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde hayata geçirilen Anayasa ve Yüksek Mahkemeler Yargı Konferansı'nın ilkinin bundan dört yıl önce Türkiye'de düzenlendiğini anımsattı.

Bu konferansta yüksek yargı mercileri arasındaki işbirliğini ve tecrübe paylaşımını güçlendirmeyi amaçlayan İstanbul Deklarasyonu'nun kabul edildiğini aktaran Erdoğan, "Geçen yıl Endonezya'da gerçekleştirilen ikinci konferansla birlikte İslam İşbirliği Teşkilatı üye devletleri Anayasa Yargı Mercileri Konferansı artık resmi ve bağımsız bir platform haline dönüştü. Bu silsilenin devamı niteliğindeki şu anki konferansımızın İstanbul ve Bandung Deklarasyonlarını çok daha ileriye taşıyacağı kanaatindeyim. Bugün başlayan ve iki gün boyunca devam edecek konferansta hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan haklarına saygı gibi başlıklarda faydalı, verimli tartışmaların yapılacağına inanıyorum. Aynı şekilde konferansımız anayasal davalar ve içtihatların ele alınmasıyla ilgili yüksek yargı mercilerimiz arasında karşılıklı tecrübe ve bilgi paylaşımına da imkan verecektir." diye konuştu.

"Devletin de devletin tüm kurumlarının da asli varlık sebebi insandır"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konferansa katkı sağlayacak yüksek mahkeme temsilcilerine ve hukuk insanlarına teşekkür ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Konferansın düzenlenmesinde emeği geçen Anayasa Mahkemesi Başkanımız ve ekibine teşekkür ediyor, toplantımızın İslam alemi ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını Rabb'imden niyaz ediyorum. Bizim devlet geleneğimizin esasını, 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın düsturu' oluşturur. Buna göre devletin de devletin tüm kurumlarının da asli varlık sebebi insandır, eşref-i mahlukat olan insana hizmettir. Devletin görevi hepsi eşit haklara sahip vatandaşlarına güvenlikten temel ihtiyaçların karşılanmasına her alanda birinci sınıf hizmet vermektir. Kamu eliyle vatandaşa sunulan hizmetin kalitesini belirleyen kıstas ise devleti yöneten kadroların bilgisi, becerisi, vizyonu, dirayetidir. Devlet dediğimiz mekanizmanın, varoluş gayesini yerine getirebilmesi, vizyoner yöneticiler vasıtasıyla tüm organlarının sağlıklı işleyişine bağlıdır. Hiç şüphesiz devlet de kendi içinde bir güçler dengesine sahiptir. Bu denge ne kadar sağlıklı kurulur ve işletilirse devlet mekanizması ve onu oluşturan kurumlar da o derece iyi, verimli etkin çalışır. Demokratik sistemin omurgasını oluşturan erkler arasında çekişme, çatışma veya yıkıcı rekabet yaşanması halinde ise bunun zararını toplum görmektedir. Yasama, yürütme ve yargı arasındaki denge kadar, bunların her birinin kendi içindeki uyumu da önemlidir."

"Adalet devlet mimarisini bir arada tutan kilit taşıdır"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yasama organının işleyişindeki uyumsuzluğun, hem yürütmeyi hem yargıyı etkilediğini söyledi.

Yürütmenin krize girmesinin topyekun sistemi tıkayacağını, yargının işleyişindeki aksaklıkların da sistemin tamamında sorunlara yol açacağını ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin yakın tarihinde bu tür krizlerin acısını bizzat çekmiş, ekonomiden demokrasiye farklı alanlarda bedelini ödemiş bir ülke olduğunu belirtti.

"Kimi zaman vesayet kimi zaman darbe olarak karşımıza çıkan sıkıntıları aşarken, kaybettiğimiz vakit ve enerji bizi demokratik ve ekonomik hedeflerimizin uzağında bırakmıştır." diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu tablo içinde yargının ayrı bir önemi olduğunu vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin bu konuda asla hatırlamak istenmeyen çok kötü örnekleri de yaşadığını anımsatarak, "Halbuki adalet hizmetlerinin sunumunda ideolojik taassuba ve bürokratik oligarşiye asla yer olmamalıdır. Çünkü adalet sadece mülkün temeli değildir. Aynı zamanda devlet mimarisini bir arada tutan kilit taşıdır. Devlet ancak ve ancak adalet üzerinde yükselir, gelişir, güçlenir, büyür. Adalet dağıtamayan, vatandaşına adaletle hükmedemeyen bir devlet, tıpkı temeli çürük bir bina gibi yıkılıp gitmeye mahkumdur." dedi.

"Adalet hizmetlerinin kalitesini artıracak pek çok adım attık"

Hukukun üstünlüğü ilkesi konusunda oluşacak en küçük ihmal ya da ihlalin, yargıyla beraber yasama ve yürütmeye güveni de zedeleyeceğini, bunun da devletin işleyişinde telafisi zor zararlara yol açacağını dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:

"Türkiye olarak geçmişte yaşadığımız tecrübeler ışığında son 20 yılda bilhassa adalet hizmetlerinin kalitesini artıracak pek çok adım attık. Sivil yargı, askeri yargı ayrımını ortadan kaldırarak, yargıda birliği temin ve tesis ettik, Ulusal Yargı Ağı Projesi'ni (UYAP) hayata geçirerek teknolojik ve bilimsel gelişmeleri, yargının hizmetine sunduk. Uzlaştırmacılık ve arabuluculuk sistemlerini kurarak, taraflara kolaylık getiren alternatif çözüm yollarını uygulamaya koyduk. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru imkanı, lekelenmeme hakkı, Kamu Denetçiliği Kurumu, Türkiye İnsan Hakları Kurumu, Kişisel Verileri Koruma Kurumu gibi pek çok reformu hayata geçirdik. Yargının bağımsızlığıyla birlikte tarafsızlığını da anayasal güvenceye alarak hukuk sistemimizin önemli bir eksiğini daha gidermiş olduk. Tüm bunlara ilaveten halkımızın takdir ve tensipleriyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçerek tarihimizde ilk defa güçler ayrılığı ilkesini tam manasıyla ülkemizde tesis ettik. "

Gelecek yıl yeni yönetim sisteminin ilk dönem uygulaması ışığında, yürütmeyi daha etkin kılma yanında yasama ve yargıyı da güçlendirecek yeni reformları ülkeye kazandırmak istediklerini aktaran Erdoğan, "Elbette bu süreçte kamuoyunun farklı kesimlerinin yakından takip ettiği kimi hadiseler üzerinden yaşanan tartışmalar da olabiliyor. Ama bu tartışmaların her birinin, kendi mecrasında köpürerek sürdükten sonra, hukuk devleti ilkesi havuzunda durulup, neticeye bağlanacağına inanıyoruz." dedi.

"Hizmet standardını yükselten her eleştiriye, her fikre de kulak veriyoruz"

Adalet hizmetleri ve insan hakları başlıkları altında yapılanlar ne kadar büyük olursa olsun hiçbir zaman yeterli olmadığını belirten Erdoğan, hayatın sürekli değiştiği, değişimin beraberinde yeni sorunlar ürettiği bir iklimde hukuk sisteminin bunun dışında kalmasının düşünülemeyeceğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, devletin bu konularda kendini sürekli yenilemesinin, varsa eksiklerini gidermesinin var oluş gayesini ifa bakımından son derece mühim olduğunun altını çizerek, ülkeyi yönetme sorumluluğunu taşıyan siyasetçiler olarak meseleye böyle baktıklarını, mevzuatı sürekli geliştirdiklerini ifade etti.

Özgürlük, güvenlik dengeleri üzerinde, hak ve özgürlükleri ilgilendiren her meselede tavırlarını insan öncelikli olarak belirlediklerini aktaran Erdoğan, "Bu süreçte önümüzü açan, bizlere ufuk kazandıran, hizmet standardını yükselten her eleştiriye her fikre de kulak veriyoruz. Milletimizin hayrına olduğuna kanaat getirdiğimiz hiçbir konuda komplekse kapılmadık, kapılmayız. Artık 20 yılı geride bırakan iktidar yıllarımızın en önemli alametifarikası hak ve özgürlük odaklı reform iradesini asla kaybetmemiş olmasıdır." diye konuştu.

"Oryantalizm uluslararası siyaset ve hukuk camiasında mevcudiyetini koruyor"

Bunca yıldır kendilerine rehberlik eden reformcu ruhu hep diri tutmakta ve sürekli güçlendirmekte kararlı olduklarını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

"İslam İşbirliği Teşkilatı'na üye kardeşlerimizin de hukuk, adalet, demokrasi ve özgürlükler alanında samimi bir gayretin içinde olduğunu biliyorum. Ziyaret ettiğimiz birçok ülkede hayata geçirilen reformlara bizzat şahitlik ediyoruz. Hatta birçok başlıkta İslam dünyasındaki dost ve kardeş ülkelerin Batılı devletlerden çok daha iyi bir konumda olduğunu görüyoruz. Ancak İslam alemine ve Müslümanlara yönelik oryantalist yaklaşımlar, bu hasbi gayretleri, atılan kritik adımları çoğu zaman perdelemektedir. İslam dünyası, bilhassa hukuk ve adalet konusunda çoğu haksız, temelsiz ve insaf sınırlarını aşan eleştirilere maruz kalıyor.

Sömürgeci döneme ait bir hastalık olan oryantalizm sadece akademide değil, uluslararası siyaset ve hukuk camiasında da mevcudiyetini koruyor. Kendi sömürgeci geçmişleriyle yüzleşme erdemini gösteremeyenler, ağızlarını her açtıklarında bize insan haklarından, hukukun üstünlüğünden bahsediyor. Dünyanın birçok ülkesinde eli kanlı terör örgütlerini desteklemekte hiçbir beis görmeyenler, bizlere insan hayatının kutsallığına dair nutuk çekiyor. Söz konusu kendi güvenlikleri olunca taş üstünde taş, gerektiğinde baş üstünde baş bırakmayanlar, bizim hukuk ve adalet sistemimize laf söylüyor. Oysa hukuk ve insan hakları meselesinin devletler arası rekabetin aracı haline getirilmesi yanlış olduğu kadar tehlikeli de bir yaklaşımdır. Doğrudan insanı, insan onurunu, milletlerin geleceğini etkileyen konularda çifte standart uygulamak, insan hakları mücadelesine zarar vermektedir."

"İnsanlık iyi bir imtihan veremedi"

Uluslararası kuruluşların ve kimi Batılı devletlerin söylemleri ve eylemleri arasındaki uçurumun ceremesini mazlumların, temel hak ve özgürlükleri hunharca gasbedilenlerin çektiğini belirten Erdoğan, "Neredeyse 12. yılını tamamlamak üzere olan Suriye krizi bunun en acı örneği olarak karşımızda duruyor. Şimdiye kadar 1 milyonu aşkın Suriyelinin hayatına mal olan bu kriz karşısında maalesef insanlık iyi bir imtihan veremedi. Suriyeli mazlumların, arşa yükselen feryatları, Türkiye'nin arasında bulunduğu bir avuç ülke ve kuruluş dışında kimsenin umurunda olmadı. Ne masum bedeni sahile vuran Aylan bebeğin dramı ne de bombalar altında can veren çocukların acısı vicdanları harekete geçirmeye yetmedi. Batılı ülke ve kurumlar, Suriye'deki insanlık trajedisine ancak mülteciler kapılarına dayandığı zaman tepki göstermişlerdir. Bu tepki de sorunun kaynağı olan krize çözüm bulmak yerine göçmenleri dikenli tel örgülerin ardına kapatmak şeklinde tezahür etmiştir." diye konuştu.

"Göçmenlere kapı duvar olan kurumlar, PKK'lı ve FETÖ'cü teröristlere hoşgörülü davranıyor"

Erdoğan, "Sınırlarının dışındaki mazlumları görmezden gelenlerin, konu kendi güvenlik ve refahları olunca faşizmin en ilkel reflekslerini sergilemelerini ibretle takip ediyoruz." ifadesini kullandı.

Müslümanlara yönelik arızi bakış açısının ürünü, kin ve nefret dalgalarının olumsuz etkisinin Türkiye'nin hemen yanı başında bugün de devam ettiğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

"Batı komşumuz Yunanistan'ın göçmenlere karşı sergilediği tavır artık vahşet boyutuna varmıştır. Mülteci botlarının denizin ortasında batırılmasından, göçmenlerin işkence edilerek ve soyularak geri itilmesine varan zulümlere her gün bir yenisi ekleniyor. Üstelik Yunanistan'ın bu şımarıklığına ve zalimliğine batı ülkeleri kayda değer bir tepki de göstermiyor. Yasak savma kabilinden yapılan birkaç açıklamayı saymazsak bugüne kadar bu zulmü engelleyecek, aralarında çocukların ve kadınların da bulunduğu mazlumların haklarını koruyacak hiçbir çabaya rastlamadık. Sınır hattında ve Nazi kamplarını andıran mülteci barınaklarından yansıyan utanç verici görüntüler karşısında sürdürülen aymazlık hepimizi derinden üzüyor."

Mültecilere yönelik uygulamalara benzer bir tavra, terörizmle mücadele konusunda da şahit olunduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:

"Suriyeli, Iraklı, Afrikalı göçmenlere kapı duvar olan kurumlar, sıra PKK'lı ve FETÖ'cü teröristlere gelince olabildiğince hoşgörülü davranıyor. 15 Temmuz gecesi, 250 vatandaşımızı şehit eden darbeciler, bugün birçok Avrupa ülkesinde ellerini, kollarını sallayarak, özgürce gezebiliyor. Bölücü terör örgütü her yıl bu ülkelerde topladığı milyonlarca liralık avroyla Suriye, Irak ve Türkiye'ye yönelik saldırılarını finanse ediyor. Hatta kendi bütçesine doğrudan terör örgütüne yardım faslı koyan ülkeler olduğunu da biliyoruz."

"Birçok darbeci firariyle ilgili ilettiğimiz tüm taleplere rağmen Batılı ülkeler hiçbir hukuki adım atmadılar"

Tanımı, sınırı, çerçevesi belli olmayan bir siyasi sığınmacı kavramının arkasına saklanılarak teröristlerin korunup kollandığını, darbe suçuna karışmış kişilerin adaletten kaçırıldığını dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:

"Adları, suç dosyaları, cürümleri ayyuka çıkan birçok darbeci firariyle ilgili ilettiğimiz tüm taleplere rağmen Batılı ülkeler hiçbir hukuki adım atmadılar. Verdiğimiz klasörler, bütün bu klasör dolusu belge ortada ama barındığı ülkenin güvenlik birimlerinden FETÖ elebaşının malikanesinin kapısını çalan halen olmadı. Türkiye'nin 252 evladını şehit verdiği darbe teşebbüsü sonrasında attığı hukuki adımları eleştirenlerin bugün darbe söylentileri karşısında aldığı sert tedbirleri hepimiz görüyoruz. Daha düne kadar darbeyle mücadelede bizi hukukun sınırlarını zorlamakla suçlayanlar, mesele kendi demokrasileri olunca neredeyse hukuku rafa kaldırma aşamasına geldiler. Elbette ülkemizi hedef alan terör ve darbe suçlarına karşı sergilenen bu ikircikli tavrın arka planındaki zihin yapısının farkındayız. Biz kimin ne dediğine bakmadan mücadelemizi hukuk içinde ve meşruiyet temelinde kararlılıkla yürütüyoruz. Türkiye'yi güvenlikle birlikte özgürlükler ve adalette de dünyada ilk sıralara çıkarana kadar çabalarımıza devam edeceğiz."

"Er ya da geç bu adaletsiz sistem çatırdayacak"

İnsan onuru yerine sadece kendi refah ve menfaat düzenlerini gözetenlerin çarpık sistemlerini sürdürme şansı olmadığını ifade eden Erdoğan, "Er ya da geç bu adaletsiz sistem çatırdayacak, inşallah yerini tüm insanlığın saadetine hizmet eden kuşatıcı bir nizama bırakacaktır. Bizlere düşen görev, insan için, kardeşlerimiz için, halkımızın huzuru ve esenliği için tek yürek, tek bilek olarak omuz omuza çalışmayı sürdürmektir. İslam dünyası olarak yarınlarımızın bugünlerimizden çok daha aydınlık olacağına inanıyorum." dedi.

Katılımcılara teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam Dünyası Anayasa Yargısı Konferansının tüm meselelerin konuşulduğu, tartışıldığı, çözüm yollarının ortaya konulduğu bir zemine dönüşmesini diledi.

Konferansın açılışına Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan, Danıştay Başkanı Zeki Yiğit, Anayasa Mahkemesi üyeleri, İslam ülkelerinden gelen yüksek yargı mensupları katıldı.