CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, Ak Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın kongrede yaptığı konuşmayı eleştirdi. Altay, “Bugün Ak Parti’nin kongresi yapıldı. Devleti yönetmeleri hasebiyle de toplumun bütün kesimleri, acaba bir umutla şöyle bir gözlerini Ak Parti kongresine çevirdiler. Kongre, manifesto kongresi olarak ilan edildi ve başladı ama üzülerek söyleyeyim ki, fiyasko kongresi olarak bitti. Bu kongreyle ilgili kaba ve ana değerlendirmemiz budur. Erdoğan bu kongrede yeni Anayasa masalı anlattı ama Türkiye de can ve mal güvenliğini ortadan kaldıran Erdoğan'dır. Erdoğan bu kongrede otoyollardan, köprülerden, havayollarından bahsetti, havaalanlarından ama bir şeyi unuttu. Bu otoyollardan köprülerden geçecek para millette yok. Erdoğan millet bahçelerinden bahsetti bu kongrede ama milletin o bahçelere gidecek, orada çay içecek parasının olmadığını da gene atladı. Erdoğan'ın bugünkü manifestosunda esnaf yok, işçi, köylü, memur, emekli, EYT'li yok; 3600 ek göstergeyi bekleyen din görevlisi, öğretmen, hemşire, polis yok, aşı yok. Sağlık çalışanlarına teşekkür yok, vefa yok ve gençler yok. Velhasıl bugünkü sözde manifesto kongresinde umut yok, fiyasko var” dedi. Altay, şunları söyledi:


EKONOMİYİ BİTİRDİ YASTIK ALTINA GÖZ DİKTİ

Toplumun bütün kesimleri ekonomideki sıkıntıyla ilgili olarak bugün bir ışık, bir umut, bir haber bekledi. Erdoğan ne yaptı? Millete yastık altını gösterdi. Gözünü milletin yastık altındaki birikimine diktiğini bu kongrede açık açık ilan etti. ‘Ekonomiyi ben bitirdim, siz yastık altındakileri çıkarın, finans sistemine katın da belki ülke kurtulur’ demeye getirdi. Yani dünyanın büyük ülkeleriyle aşık atan Erdoğan, batırdığı ekonomiyi milletin yastık altı birikimiyle kurtaracağını ilan etti. ‘Aile kurun, evlenme yaşı çok geç oldu, 30'lara çıktı’ diyor. İyi de gençlerin işi yok, aşı yok, adam yiyecek aş, ekmek bulamıyor. Sen adama ‘evlen, yuva kur’ diyorsun dalga geçer gibi. Erdoğan'ın Türkiye gerçeklerinden haberinin olmadığı da bu kongrede ortaya çıktı.


DEMOKRASİ CEZAEVİNDE HUZUR SARAYDA


Bugün kongrede beyefendi diyor ki: ‘Geldiğimizde demokrasimiz yaralıydı, kalkınmamız eksikti, huzurumuz kaçıktı.’ Şimdi tablo ne? Senin geldiğinde yaralı demokrasi diye ifade ettiğin demokrasi cezaevinde. Senin geldiğinde eksik dediğin kalkınmamız, 5 kişiye teslim edilmiş, 5 kişi kalkınıyor Türkiye'de. 83 milyon batıyor, beşli çete diye nitelendirdiğimiz beş kişi kalkınıyor. Huzurumuz kaçık diyordun, Türkiye'de sarayın dışında hiç bir yerde huzur yok. Kaçık maçık bir huzur vardı. Şimdi Türkiye'de huzur yok, huzur.


TEK ADAM ÇÖKTÜ ANAYASA YAMASI OLMAZ


Milletin yüzü yerde ve ‘yeni Anayasa’ diyor, ‘sivil Anayasa’ diyor. Çöken tek adam rejimini Anayasa yaması kurtarmaz Sayın Erdoğan, unutma. Senin çöken rejimin, Anayasa yamasıyla kurtulmaz. Ayrıca demokrasiyi tramvaya benzetenden, yani ‘demokrasi bir tramvaydır bineriz, işimize gelmeyen yerde ineriz’ diyenden demokrat olmaz. Demokrat olmayan kafadan da sivil Anayasa çıkmaz, çıkmaz... Eğer sen bir Anayasa'yla meşgul olacaksan, önce Anayasa'ya gölge etme, orta yerde Anayasa'ya gölge etme, çiğneme, Meclis'e baskı yapma, yargıya talimat verme. İnsanların yaşam tarzına karışma. Toplumu bölme, devleti çürütme. Trump için Brunson'u bırakırken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen Osman Kavala'yı rehin tutar gibi cezaevinde tutma. Biz de senin bir parça demokrasiye ısındığını, demokrasiyi içselleştirmeye başladığını düşünelim ve inanalım.


TSK’DA TARİKATLARA YER AÇILIYOR

Türk Silahlı Kuvvetleri, subay-astsubay yetiştiren harp okulları ile yüksekokullara giriş koşullarında değişiklik yapıldı.  Önceki düzenlemede ‘Kendisinin, aile üyelerinin irticai ve bölücü görüşleri benimsememiş veya bu faaliyetlere karışmamış olması’ diye bir koşul vardı. İrticai ve bölücü faaliyetleri benimsememiş olması... Yenisinde ne var? ‘Terör örgütlerine veya milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen gruplara üyelik, iltisak ya da irtibat bulunmamalı’ diyor. Nerede irtica, nerede? Terör örgütlerine veya milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen grupla... Kim verecek bu kararı, kim verecek? Biz FETÖ ile ilgili çekincelerimizi söylerken FETÖ'ye methiyeler diziyordunuz. Sonra terörist yaptınız darbeyi görünce. Bu nedir biliyor musunuz? İrticai faaliyetlere yeşil ışık yakmaktır yeniden. Bu nedir? FETÖ'nün boşalttığı alanı, devlette boşalttığı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde boşalttığı alanı, yeni tarikat ve cemaatlere terktir, terk. Bu nedir? 15 Temmuz Darbesi’nden hiç ama hiç ders alınmadığının göstergesidir. Bu nedir? Cumhuriyetle inatlaşmaya devamıdır, aydınlanmaya defanstır. Bu yönetmeliği biz böyle okuyoruz ve hepimizin, herkesin dilinde tüy biten bir ikazı yeniden yapıyoruz: Camiye, okula, kışlaya siyaset giren devletler çürür, toplumlar ayrışır. Yapma! Tekrar ediyorum. Camiye, kışlaya, okula siyaseti sokup devleti çürütme, toplumu bölme.


İSTANBUL SÖZLEŞMESİ TARİKAT ŞEYHLERİNE FEDA EDİLDİ

Erdoğan'ın daha önce milli görüş gömleğini çıkardığını biliyoruz. Sonra biliyorsunuz, ‘hedefime ulaşmak için papaz elbisesi giyerim’ dediğini de hatırlıyoruz. Daha evvel milli görüş gömleğini çıkaran Recep Tayyip Erdoğan, bugünlerde papaz elbisesini de çıkardı. Artık papaz elbisesine gerek duymuyor. Kutuplaşma, ötekileştirme politikasını terk etti. Güzel gibi duruyor ama yerini başka bir şey aldı. Yerini kin ve nefret siyaseti aldı. Kutuplaşma ve ötekileştirmenin gitmesi güzel ama bunun yerine kucaklaşma ve barış yerine, kin ve nefret siyasetinin alması şu çok vahim, vahim üstü... İşte İstanbul Sözleşmesi'ndeki tutumu, papaz elbisesini çıkardığının resmidir. Kutuplaşma ve ötekileştirme politikasını yerine, kin ve nefret siyasetine evirildiğinin Erdoğan siyasetinin resmidir. Türkiye'nin yüzünü modern dünyadan ve batıdan çevirdiğinin resmidir. Bugün beyefendi kurultayında diyor ki: ‘Yüzümüzü batıdan da, doğudan da çeviremeyiz’ diyor. Ama İstanbul Sözleşmesi’nin feshi, durdurulması, Türkiye'nin yüzünü modern dünyadan çevirmesidir. Modern dünyaya, çağdaş dünyaya, aydınlanmaya sırtını dönmesinin resmidir. İstanbul Sözleşmesi'nden neden vazgeçtiler? Söyleyeyim. Erdoğan önce liberallerin güvenini kaybetti,  sonra demokratların güvenini kaybetti, sonra milliyetçilerin güven ve itimadını kaybetti ve en son Erdoğan muhafazakarların güven ve itimadını da kaybetti. Şimdi Erdoğan umudunu tarikat şeyhlerine bağladı? Nasıl ki MHP kurultayına paketleyip, fiyonklayıp HDP'nin kapatılma davasını ve Gergerlioğlu'nun vekilliğinin düşmesini hediye etti, güya milliyetçilerin güven ve umudunu kazanmak için. Şimdi güya muhafazakarların umudunu, güvenini kazanmak için de tarikat şeyhlerine İstanbul Sözleşmesi'nin fesih kararını fiyonklayıp, paketleyip gönderdi. Batan gemi tıkaç tutmaz, batıyor. Son bir umutla o posttaki ömrünü uzatmak için böyle ucube bir karar aldı ama Sayın Genel Başkanımızın söylediği gibi, Türkiye'de 42 milyon kadın o postu Erdoğan'a dar eder ve Erdoğan'ı o posttan kadınlar indirecektir.

İMAM VESAYETİ


Bu ülkede çeşitli alanlarda vesayet ifadeleri, nitelemeleri çok yapıldı. Bunların bir kısmına ben de katılırım. Asker vesayeti, yargı vesayeti, beşli çete vesayeti, tek adam vesayeti. Ama şimdi bir de başımıza imam vesayeti çıktı. İmamlar, siyasete ve iktidara ayar vermeye, Meclis'in sayısal olarak en büyük partisinin grup başkanvekillerine ayar çekmeye başladılar. Vallahi ben rahatsız oldum. Ben de grup başkan vekiliyim, ben rahatsız oldum. Ak Parti Grup Başkanvekilleri, böyle imamların, devlet memurlarının siyasette racon keserken, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, genel kurulda CHP'ye laf yetiştirmek ve çamur atmak yerine, biraz işlerini yapmalarının siyasetin doğası gereği olduğunu düşünürüm. Devleti artık seçilmişler değil, atanmışlar; sadece atanmışlar devleti ve siyaseti sevk ve idare eder hale geldi. Elbet devletin memuru olur, bürokratı, atanmışı olur; siyasetçi seçilmiş yapar. Şimdi devletin atanmış memuru, imamı, sözcüsü siyaset yapıyor. Siyasetçiler ne yapıyor? Onu da aziz milletimizin takdirine bırakıyorum.


ERDOĞAN’IN 3 MEKTUP HAZIRLAMA ZAMANI GELDİ


Düşük performanslı bir kongre izledik. Evet, salon lebâlepti ama ruh ve heyecan yoktu. Salon lebâlepti ama 83 milyon ıssızdı. Sayın Erdoğan, bugünkü kongrede bana göre tam tabirle manifesto kurultay olarak ilan ettikleri kongrede bir fiyaskoyla sonuçlandırarak, parti yönetimindeki koltuk sayısını artırmak suretiyle de suç ortağı sayısını arttırarak, kongreyi tamamladı. Kongreyle ilgili tablo budur. Osmanlı'dan kalma bir hikaye vardır. Eski sadrazam, yeni sadrazama görevi devrederken kapalı 3 zarf bırakır. Kapalı zarflar burada. Şimdi Erdoğan için 3 zarf hikayesi hakikaten yaşandı. İki  zarf da açıldı. Sadrazam der ki: ‘Başın sıkışınca birinci zarfı aç. Çok sıkışırsan ikinci zarfı aç. Daha çok sıkışırsa üçüncü zarfı aç" der eski sadrazam. Göreve başlayan sadrazam görevinden belli bir süre sonra birinci zarfı açar. Birinci zarfta şöyle yazar: ‘Senden öncekileri kötüle.’ Erdoğan sanıyorum 2005’ten 2006'dan sonra başladı; Atatürk, İnönü, Menderes, Demirel, Özal, Yılmaz, Çiller, Erbakan ve Ecevit'e etmediği laf bırakmadı. Bugün gerçi Merhum Erbakan'dan ve Merhum Türkeş'ten ve sanıyorum Merhum Menderes'ten biraz hayırla bahsetmiş. Üçüncü zarftan sonra birinci zarfa geri dönülmüyor Erdoğan. Sen bu işi yaptın. Senden öncekileri kötüledin. Bir süre böyle idare etti, fakat olmadı. Olmayınca sanıyorum 2014'te de ikinci zarfı açtı, ikinci zarfı açtı. "Etrafını kötüle". Bu sefer etrafını kötülemeye başladı. Abdullah Gül, Bülent Arınç, Davutoğlu, Babacan, Atalay, Gökçek, Ergin, Dinçer, Merkez Bankası Başkanları da dahil  bunları kötüledi.  Yetmedi... Ekonomik buhran, ekonomik kriz vardı, eskileri kötüledi. Ekonomik buhrana geldik, etrafını kötüledi. Şimdi bir ekonomik felaketle karşı karşıyayız. Erdoğan bu günlerde bu üçüncü zarfı açıyor, o da budur. Erdoğan'ın üç zarf hazırlama zamanı gelmiştir.
Ben bu kongreyle birlikte büyük hayal kırıklığı yaşayan esnafımıza, işçimize, köylümüze, çiftçimize, memurumuza, emeklimize, gençlerimize, çalışan-çalışamayanlarımıza, EYT'lilere, 3600'ü bekleyenlere buradan şunu söylüyorum: Erdoğan'a rağmen Türkiye büyük bir ülkedir. Bu millet büyük bir millettir. Bu ülke ve bu millet, bu sorunları namuslu, dürüst, ahlaklı yöneticilerin, devleti yönetmeye başladığı andan itibaren çok kısa bir sürede çözecektir. Yeter ki, aziz milletimiz emaneti ehline versin.”